Gecen hafta...
Pazartesi sabah saat 8:
bakıcımız " ben gidiyorum"
ben "neden?"
çok sevdiğimiz, sigortasını bile yaptığımız bakıcımız "ben gidiyorum" diyerek ağlayarak çıkıp gidiyor. şok içinde evren gidiyor işe, ertesi gün de o kalır ben işe giderim düşüncesiyle, ailelerimiz yoklar şehirde. acizlik, çaresizlik içinde kıvranmaca, ya sabır.
her arayana sinir bozukluğu içinde ağlayarak, diğer yandan alya'ya yansıtmamaya çalışarak geçiyor gün, teyze anane sıcaklığında diğer yandan. böyle zamanlarda yanlız kalmamak gerekirmiş, öğreniyor insan. pazartesi pazarına çıkıyorum, terapi niyetine, iyi geliyor şaşırtıcı bir şekilde. ama en çok da henüz üniversiteye başlayan kuzeninim yerinde olmak istiyorum o gece, biraz ağır geliyor yarının belirsizliği.
Salı sabah saat 8:
annemler apar topar geliyor şehir dışından. bakıcıdan ses seda yok. bitti bu iş. planlar, plansızlıklar.. işe giderken veda konuşması yapmak ve en nihayetinde pek çok emeği olan 2 seneye teşekkür etmek için telefon açıyorum.
bakıcımız "nazli hanım, ben şimdi çayımı içip geliyorum" diyor birden, pek duygusal mı oldu acaba konuşmam??
ben "e peki dün ne olmuştu, şimdi ne oldu" demeye korkuyorum, muhtaçlıktan. "çok sevindim" diyebiliyorum sadece.
Çarşamba sabah saat 8:
bakıcımız geliyor, sarılıyoruz, önemli bir toplantıya gidiyorum.
Perşembe sabah saat8:
uçaktayım, antalya yolcusu, kızımı babasına ve bakıcımıza emanet ediyorum, bizi 2 gün önce yüzüstü bırakacak olan, hani.
Cuma sabah saat 8:
uzun sürecek olan toplantılar silsilesine girmeye hazırlanıyorum.
Cumartesi sabah saat 8:
az uykuya rağmen erken kalkıyorum, bir kaç saatim var, güneşin peşine takılıyorum, sahile götürüyor beni, kasım güneşinde kumlara ve denize değiyorum. eşeğini kaybedip tekrar bulmuş olmanın şaşkınlığı halen hakim. sessiz bir kaç saat hoşuma gidiyor. senelerdir bu saatte olmadığım bir yerde olmak, geçen haftayı üzerimden silkelemek, hayata kaldığım yerden devam etmek için enerji topluyorum.