Çarşamba, Şubat 29, 2012

hayat hiç bir zaman eskisi gibi olmayacak!

6 ay civarıydı, tam diyordum ki ahh bu oturması çok şirin daha şirin olabilir mi derken hecelemeler başladı dünya tatlısı, sonra dişler çıktı günden güne belirginleşti, bakmaya doyulmayan bir hava kattı miniğime, sonra sıralamaya başladı emeklemeden. Cesaret edemedi emeklemeye başta, oturduğu yerde kaldı ama sonra onun da zor olmadığını keşfetti, ben seyretmeye doyamadım emeklemesine. Vee derken bir iki denemeden, yakın mesafedeki bir iki yer arasında gidip gelmeden sonra bu cuma günü YURUMEYE! başladı Alya: 2 el önde, horon tepiyormuş gibi bir havada koşa koşa! yürümeye başladı. Yürüdükçe gülüyor, güldükçe düşüyor tekrar kalkıyor ayağa ve tekrar yürüyor tekrar gülüyor, bu kısır döngü bütün gün! devam ediyor...
Şimdi bu görüntüden daha tatlısı var mı bilemiyorum, en tatlıdan daha tatlı ve şimdi en en tatlıya geçiyoruz, bakmaya seyretmeye, onu yürütmeye doyamıyoruz. Sürekli evin bir yerinden aldığı bir şeyi başka bir yere götürüyor, yüzümüzde sürekli bir tebessüm bırakıyor :)
Her gün daha neşeli daha mutlu daha doyulmaz oluyor zaman.

Pazartesi, Şubat 27, 2012

Neşe

Havalar nasıl olursa olsun
Sizin neşeniz yerinde olsun
:)
Bol kahkahalı güzel bir hafta diliyorum...

Cuma, Şubat 24, 2012

TGIF

Okul sıralarındayken bile cuma geldiğinde bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum. Doyamıyorum kızıma haftaiçi. Full time çalışmaya başladığım 2. hafta--evet gün sayıyorum!-- ve tam düzenimizi oturtamadık, gündüzleri yarımşar saat uyuduğu için hep, gece uykusundan önce 5 gibi kestirirdi önceleri, şimdi o saati benim eve geldiğim 6'ya kaydırmaya başladı ve 1,5 saat uyudu en sonuncusunda. Uyutmamaya başladık biz de ama bu sefer de ben eve geldiğimde çok uykulu oluyor :(
Şimdilik ben de sabahları işe geç gitmeye başladım, ve öğlenleri daha fazla yanında kalmaya, sanırım bu işin çok net bir çözümü olacak, işten atacaklar beni yakında bu çalışma saatleriyle...

Neyse efendim uzatmadan, bugün cuma, neşe doluyor insan :)

Herkese bol aktiviteli guzel bir haftasonu diliyorum. Bizimki bol doğum günü kutlamalı olacak. Artık kızım da girdi sıraya, cumartesi gündüz onun bir arkadaşının, akşam da kocayla benim bir arkadaşımızın doğumlarını kutlayacağız.

Perşembe, Şubat 23, 2012

Baba Kız Başbaşa

Taksim'de bir kızlar gecesi, dönüşte beni bekleyen sakin ve huzurlu bir ev koca ve bebek üçlüsü, kesintisiz harika bir uyku, sabah 8'de mutlulukla şakırdayan bir bebek... değmeyin keyfime. Buyurun buradan okuyun mutluluğa seranadımı:
http://nazli-akal.blogspot.com/2012/02/en-son-ne-zaman-oldugunu-hatrlayamadgm.html


İlk defa bırakıyorum onları başbaşa, heyecanım ondan. Alya 2 aylıkken bir düğüne gitmek için ilk kez bebeğimizin başında dursunlar diye ardımızda bir ordu bırakmışlığımız vardır, böyle başladık yola. Bizimki midir böyle sesi gür kendi hür, yoksa kızlar mıdır genel olarak bilinmez. Sinemaya bile 2 kere düşünerek, değer mi değmez mi! sorunsalından sonra karar verir hale geldiğimizden koca da ben de tedirgindik en yakın arkadaşlarımızdan biri kızkıza doğumgünü yemeğine çağırdığında.
Gece uykusu rituelimizi yaptıktan, buzluktaki sütlere bir de yedek yeni süt çekip evdeki tüm biberonlarımızı olası çığlıklara karşı sakinleştirilmek üzere süt ve rezene çayı için sıra sıra dizdikten sonra akşam dokuz gibi aldım soluğu Taksim'de. Uyuduğu için aklım Alya'da kalmamıştı, ama bu sefer babada kaldı :) Bu gece çok önemli! Nasıl geçerse bir sonraki geceler /günler için bir "milestone" olacak çünkü. Detaylarda kaybolmadan çok güzel bir gece geçirdim, daha da önemlisi evdekiler de oyle, aslan baba! Eve döndüğümde babamız bir elinde biberon diğer elinde kumanda hazıroldaydı Alya'nın başında :)
Gecenin prensesi dedi ki "-Güzel bir histir diye düşündüm, eve gidip kocanın ve bebeğinin evde seni bekliyor olması."
Harika bir his, koşa koşa eve dönmeni sağlayacak kadar, ama sakin ve huzurlu bir ortam karşıladığı için beni ayrıca minnettarım. (uzun bir iç geçirme) Dahası bu gecenin sabahı kızım bir güzellik yapıp 8'e kadar hiç uyanmadı. Gece sık sık uyanan bir bebek için bu gerçekten bir hediye anneye. En son ne zaman böyle uykumu aldığımı hatırlamıyorum. Ve tabi ben bütün günü bir sevgi kelebeği şeklinde geçirdim kaçınılmaz olarak.
Bebeğime düşkünlük derecesinde bağlı bir anne modeli olsam da içlerinde hiçbiri anne olmayan arkadaşlarımın yanında anne-bebek muhabbetinden soyutlanıp bambaşka diyarlara daldığım bolca gülüp sohbet ettiğim gece ruhum, devamında aldığım uykuyla bedenim kocaman bir nefes aldı.

Milestone: Bu geceyi tekrarlamak için kendime not düştüm.

Salı, Şubat 14, 2012

A baby in Taksim, at an exhibition


Sabahtan itibaren beni bir heyecandır aldı. İlk Taksim deneyimimiz, bebeğimizle. Nasıl gidicez derken yağmur bile durduramadı bizi, atladık arabamıza vınn, aldık soluğu AKM otoparkında. Erken gitmişiz, baba işte, arkadaşlar işte, e napalım biz de yağmurda arabamızda kamp kurduk:  cama vuran her damlada biz de cama vurduk geri.. sonra ön koltuktan arkaya, arkadan öne zıplayarak eğlence yaptık kendimize,
bebeğim ve ben.
Derken vakit geldi, yeterince yoruldu dedim Alya uyku vaktidir ve vurduk kendimizi dışarı
Yağmur yüzünden hep kapadım arabasının tepesini,
o da sıkıldı bu durumdan,
malum Taksim
ışıklar
sesler
gürültü
kaos
satıcılar
renkler
o kadar ilgi çekici geldi ki Alya'ya, uyumadı bir türlü sergi öncesi, İstiklal'de
bir geri
iki ileri
yürüdük. Iıı ııhh. Elimiz mahkum gittik sergiye uykusunu alamayan bir 10 aylık ile. Babası aldı kucağına kanguru ile, bu sefer sergide yürüdü
iki ileri
bir geri
Biraz erken ayrılmak zorunda kaldık sadece ama ilk fotoğraf sergimize gitmiş olduk hem de kaosun ortasında.
Sergiden çıkarken arabasına oturduğu anda ise birden bir sukunet sardı her yanımızı, aynı kaosun ortasında uyuyan güzel ile birlikte.

Sergi, kariyerini fotoğraf üzerine devam ettirmeye karar verdiği bir sırada başına gelen en güzel şeydi Ece'nin. Görmek isterseniz/görmeniz lazım 
Taksim'deki Yunan Konsolosluğuna uğrayın

Istanbul-Athens: Parallel Narrations

Two young women photographers, Anthi Mara and Ece Kavlak, the first from Athens and the second from Istanbul, guide us through the two modern metropolises as seen through their lenses; we get carried away into an alternation of parallel images which evolves into a photographic dialogue between the two artists.

Duration: 25 January -4 March 2012
Address: Istiklal cad. No 60 Beyoglu
Opening hours: Mon.-Fri. 3-8 p.m., Sat.-Sun. 12-8 p.m.

Pazartesi, Şubat 13, 2012

Dumur

en çok çenesinin ve yanaklarının altını seviyorum öpmeyi
böyle kaldırdığında kafasını

pazar günü sosyalleşti, anneneler babanneler, büyükanneler, dedeler aklınıza kim gelirse
evren'in annanesi--kendileri 85 yaşının üzerinde! ile aramızda şöyle bir muhabbet geçti:
"- nazlıcım, ama hiç fotoğraf koymuyorsunuz facebook'a!"
bu cümleye nasıl cevap verdiğimi hiç hatırlamıyorum
çünkü sanırım dumur halinden uzunca bir süre çıkamadım!
:)

Çarşamba, Şubat 08, 2012

Bulamaça Son!

Bizim meraklı,
biz yemek yerken acaip bakıyor tabağa diye artık bizim yediğimiz formatta ona da bir parça hazırlıyoruz:
 pilav
makarna
balık

(Ahh evet bu ay bir de balığa başladık, çok seviyor.)

 Her yeni bir şeye başlarken insan ne kadar paralize olabiliyor, ne kadar detay var aslında.
Balık yiyecek bu ay
dedikten sonra doktor
başka bir şey sormak aklımıza gelmiyor.
Halbuki
 hangi balık
 hangi formda
 hangi saatte!

Sonunda araştırmalar sonucu karar verdik ki
dil balığı
sebzelerin arasında rondo yapıp
öğlenleri

Ama aynı yemeği akşamına da biz yerken bir de bizim yediğimiz formatta da veriyoruz.
Once tabakta deniyor, baktı ki olmuyor, döküyor önüne,
tane
tane
tane 
yarım saat sürüyor yemesi :)
Çok mutluyuz ailece :)

Perşembe, Şubat 02, 2012

Çalışan Anne Sendromu-III

Pazar gecesi bulaşığa sardım. Normalde kafam ne kadar doluysa mutfak bir o a kadar ve gereksiz derecede pırıl pırıl oluyor. Mutfakla işim bittiyse dolapların içini düzenlemeye başlıyorum. Kazara topluysa her taraf illet oluyorum, içimde patlıyor çünkü o zaman kafamdaki tilkiler. :) Bu pazar da gecenin sonunu da tabi ki televizyon karşısında sızarak getirdim, yoksa beynimin "shot-down" edemeyeceği bir geceydi anladığınız gibi. Nasıl olsun, ertesi gün kızımı tüm gün!!!-sabah 8 akşam 6 arası-- annem olmayan 3. bir şahısla yanlız bırakacaktım. Akşam 6 olup da eve dondugumde ve kızım artık iyice yorulduğunda belki biraz sarılıp koklayıp banyosunu yaptırıp uykuya yatıracaktım. Günde 1 saatte dünyanın en sağlıklı ilişkisini kurmaya çabalayacaktım bebeğimle. Modern çalışan kadının süper kaliteli! anne-bebek ilişkisinde gelinen son nokta! ...

Derken uyandım, bemmmmmbeyaz bir sabaha. Ve ertesi sabah. Ve ertesi sabah. Allah'ın sopası yok. Kızım yanıbaşımdayken evden çalıştım, o bana bakıyordu ara ara ben ona, kucaklaşıp ayrılıyorduk sıkça... Her ihtiyacı olduğunda yanındayım.

Tabi en sonunda kar da eriyecekti, ve kaçınılmaz son gelecekti, ama olsun, o ilk gitmem gereken gün gitmedim ya, ohhhhh.. Kime oh çekiyorsam. Sisteme sanırım, düzene, modern kadınlığa.

Ve perşembe geldi. Ve evet eridi gerçekten de kar. Ve ben şuan işteyim. Gözüm saatte, 12 olsun da kızıma gideyim diye. Yarım günden tam güne geçtiğim bu formatta da öğlenleri soluğu kızımın yanında almaya kararlıyım, ara verip dönüp tıpış tıpış gelicem işe tekrar. Ne zamana kadar, bilmiyorum. Deniyorum. Her yolu, her şekli deniyorum. Sonunda girmediğim kılık kalmayana dek.

Acaba bugun hiç biter mi?

Çarşamba, Şubat 01, 2012

Günlük

Doğum iznimi başlatmış evdeydim.
Pamuk hafifliğinde hissedip demir külçe ağırlığında yere basaraktan günleri geri geri sayarken bir arkadaşım çıkageldi,
elinde bir defter.
En son lise çağlarımda yazmıştım sayılarını unuttuğum günlüklerimi.
Alya'mı beklerken yavaşlayan zamana hızır gibi yetişti, çoktandır unuttuğum el yazım.
Ighh el yazısı mı, çok demode der mi büyüyünce yoksa değer bilir mi bilmiyorum. Ama o defter özel, en özelimiz.
Kendimi anlatıyorum ona,
babasını,
onun hatırlamayacağı bebekliğini,
aile sırlarımızı,
sır olmayan absurd hikayeler anlatıyorum.
Kelimelerin bittiği noktada
çizi-yorum.
Her geçen gün daha da bağlanıyorum.
Kızım, iyi ki geldin hayatımıza, seni çok seviyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...