Pazartesi, Ekim 28, 2013

Zara Kids 2013-2014 Kış Koleksiyonu

Bayıldım bu kışın pastel renklerine. Alya'dan sonra Zara'yı daha bir sever hale geldim ama kendim için değil minicik hanımefendiler ve beyefendiler için. Zara koleksiyonundan kalbime dokunanlar :








Buarada 2,5 yaş kıyafet açısından tam bir geçiş dönemiymiş. Hani miniklerin reyonunun küçük gelip yetişkin reyonunun büyük geldiği, üzerine doğru dürüst hiç bir şeyin yakışmadığı ergen dönemi gibi aynı bebekliğin de 2,5 yaşı.  Çok zor. Siz nasıl geçtiniz/geçiriyorsunuz bu dönemi bilmiyorum ama ben zorlanıyorum :)

Bu da bizim minik modelimiz, Zara için çekimlerimizi Moda'da gerçekleştirdik :)












Iyi ki varsınız

Tüm pazar kafamda bu şarkı dönüyordu :


Süper babanne / Seni çok seviyoruz

Babannemiz bize üstüste 2 gece hediye etti, kocamla başbaşa 2 gece. Sıradan 2 gece. Sinemaya gittik, son vapurla avrupa yakasına geçtik, arkadaşlarımızla gece dışarı çıktık, sarhoş olduk, kesintisiz uyuduk, sabah "alarmsız" uyandık... Öyle iyi geldi ki. Meğer böyle kaçamaklar ne kadar güzel oluyormuş.

Emzirmenin sonlanmasıyla gelen bir özgürleşme hareketi var bizim evde, herkes özgürlüğünü ilan etti, Alya da dahil--babannede kalma teklifi ondan geldi, her 2 gece de!--

Bu vesile ile hem babanneye hem de annene ve dedemize sonsuz teşekkürlerimizi sunmak istiyorum, hem Alya'nın hem de anne-baba olarak bizim sağlıklı bir ruh hali ile bu döneme gelebilmemizde çok büyük emekleri geçen, ne zaman ihtiyacımız olsa hiç düşünmeden yanımızda gelen, sevgisini esirgemeyen, sabahlara kadar bekleyen, gece-gündüz programlarını bize göre ayarlayan fedakar ailelerimiz, iyi ki varsınız,
sizi çok seviyoruz!




Cuma, Ekim 25, 2013

Yulaflı Tarçınlı Pekmezli Kurabiye




Yulafa tarçına tarife dalmadan önce akal ailesi için çok heyecanlı bir sabah olduğunu söylemeden yapamayacağım. Alya 1 haftadır babannesinde uyumak istiyor! Evet evet biz zorlamadan, başka planlar yapıp da onu kandırmaya çalışmadan kendi gece orada kalmak istedi! Şuana kadar onu hiç bırakmadığımız için heyecanımızı anlayabilirsiniz :) Tabi bu bir ilk olduğu için gecenin bir körü her an bir telefon gelmesi ihtimalini de göz önüne alıyorum, olsun, denemeye değer :)

Esas konumuza dönersek evde bir kurabiye canavarı var ise ve tüm gün kurabiyeden başka bir şey yemeyebilecek bir potansiyele sahip ise ister istemez olabildiğince doğal malzemeli ve en sağlıklı kurabiyeler formülünün peşinde koşuyorsunuz.


 


Yazın tatlı, serin esintili bir gün yazlıkta yan komşunun tarçın kokularıyla başladı bu keşfimiz de. Alya'nın uzun bir süre sesi çıkmayınca meraklandım, bir baktım komşuda oturmuş, bu kurabiyelere gömülmüş vaziyette. Sağolsun bize tarifini yazdı verdi komşumuz Jale hanım, her aldığım tarife, tarifi aldığım kişinin ismini verdiğim için bu kurabiyemiz de Jale Kurabiyesi ismini aldı. Yanlız orijinal tarif ile başlayan denemelerim sonrası tarifi biraz değiştirdim, size farkları anlatacağım, siz de kendi formülünüzü yaratabilirsiniz :)

Yapılışı ile birlikte içindekiler (bardak=normal büyüklükte bir su bardağı) :

 - 2 adet yumurta çırpılır, ardından istediğiniz sıralamada şunlar katılır(benim sıralamam şu şekilde):

Ayrı bir kapta karıştırdığım:
 - 1 bardak yulaf ezmesi(Eti'nin var)
 - 1/2 bardak şeker
 - 1+1/2 bardak kepekli un

Yine ayrı bir kapta un ufak ederek yukardaki karışıma kattığım:
 - 1 bardak ceviz
 - 1/2 bardak badem
 - 1 bardak kuru üzüm

Ve son olarak karışıma eklenenler:
 - 1 tatlı kaşığı tarçın
 - 2 yemek kaşığı pekmez

Epey ağdalı bir kıvama ulaşmış oluyor karışım bu aşamada, malzemeler iyi dağılsın diye bir miktar daha karıştırarak iyi kol kası yapabilirsiniz :) Ve sonrasında fırın kağıdının üzerine yemek kaşığı yardımıyla istediğiniz büyüklükte ve incelikte diziyorsunuz kurabiyeleri. 150 derecede önceden ısın(MA)mış fırında 20 dakika, biraz daha kıtır olsun istiyorsanız 30 dakika pişiriyorsunuz. ta-taam.


ilk deneme:

son deneme:
 
 
Püf Noktalar :

 - Kuru üzüm : Üzümlerin büyük büyük ağzınıza gelmesinden rahatsız olmuyorsanız üzümleri çekmeyebilirsiniz, şahsen ben sevmiyorum, çekmeyi tercih ediyorum. Bu durumda normalden daha şekerli oluyor üzümlerin içinin posası dağılınca, dolayısıyla şekeri daha da az koyabilirsiniz, hatta pekmezi de biraz daha artırıp hiç şeker koymayabilirsiniz.

 - Kabartma Tozu: Orijinal tarifte kabartma tozu da kullanılıyor, ve tamamen orjinaline sadık kaldığım ilk denemenin fotoğraflarından da göreceğiniz gibi karışım bir kek sonucu verince ben kabartma tozunu tariften tamamen çıkardım, daha ince ve daha kıtır bir kurabiye tercihi için.

 - Fotoğraflardaki şekilli muffin tepsisi aslında çok işe yarıyor düzgün şekilli çıkarmak için ama kurabiye değil kek formulü için.

 - Karışım sıralaması istediğiniz sıralamada olabilir ancak karışım giderek ağdalı bir hal aldığı için karıştırmak gitgide zorlaşıyor, yumurtayla birleştirmeden önce ne kadar çok şeyi karıştırabilirseniz ayrıca o kadar rahat edersiniz--denendi test edildi :)

Bon Apetit! ve Mutlu Cumalar! :)


Salı, Ekim 22, 2013

neden üzgünsün?


ilk kez "anne" dediğinde, bir de "seni çok seviyorum annecim" dediğinde Alya, içimde tarifi imkansız duygular kabarmıştı, daha önce hiç tatmadığım. kelimelere sığdıramayacağım.

ve bu tatilde bir yenisi daha eklendi bu ikiliye:

arabadayız, uzun yolda, ara vermişiz, tam da hatırlayamadığım bir sebeple havada bir gerginlik var, ve ben bilinçsiz bir şekilde "ufff" sesi vermişim dışarıya. farkında değilim. bizimki arkadan o incecik, o en yumuşak en tatlı sesiyle o kadar doğal bir şekilde sordu ki:

"anne, neden üzgünsün?"

o anda kalbimin içine doğru sıcacık bir şey aktı, gerçekten ve herşey silindi gitti. ne gerginlik kaldı ne başka bir şey. hani insanın en çok ve belki çoğu zaman tek annesidir ya bir şey demesine gerek kalmadan her türlü ruh halini anlayan, ve hani bunu biliyor olmanın getirdiği doğal bir rahatlık, huzur, güven vardır ya annelerin yanında olunduğunda, anladım ki aynı duyguyu bir de çocuğu ile yaşıyormuş insan.

hakkını yemeyeyim eşim de beni benden iyi tanıyanlardandır, konuşmadan modumu anlayan sırdaşımdır, ancak çocukluğun, o muhteşem naifliğin verdiği sıcacık bu güzel duygu hayatta yanlız olmadığını ve bundan sonra da olmayacağını hissettiren bambaşka bir şeymiş, herkesin tatmasını dilediğim...

"üzgün" kelimesi böylelikle dağarcığımıza girdikten sonra bir de dün gece, akşam yatağını ıslattı, kaldırdım, hemen duşa soktum, uyku sersemi sanırım biraz haşin davrandım, derhal uykumu açıp beni bir sarstı:

"anne seni çok seviyorum, üzülme!"

kafam karıştı, bu sözleri benim söylemiş olmam gerekmiyor muydu? uzunca bir süre onu öpüp koklamaktan uyuyamamış olabilirim...

Pazartesi, Ekim 21, 2013

tatil sonrası iyi haftalar..







 
biraz şehir, biraz köy;
biraz deniz, biraz değirmen; 
biraz sis, yağmur, biraz güneş;
biraz iğde, biraz nar hem de ağacından koparıp koparıp;
ama
bolca yol,
bolca alya,
bolca doğa
 geçti gitti bayram.
herkesin de gönlünce geçmiştir umarım?
 
şimdi bugün biraz zor.
pazartesi, lütfen iyi davran bize.
 
birazcık da olsa gülümseyerek günün ağırlığını hafifletmek için :
 
 

Perşembe, Ekim 10, 2013

Çocuk ile birlikte gelen Tabular

önceki yazımdaki düşük ile ilgili yaşadıklarımı okuyan, beni çok iyi tanıyan, daha önce bunu paylaşmadığım için hem üzülen hem de anlayan çok canım arkadaşım bu ted konuşmasını göndermiş bana. genel olarak ebeveyn olduktan sonra ağıza alınamayan 4 tane tabudan bahsediyorlar konuşmada, düşük bunlardan biri. üstelik konuşan kadın ilk çocuğuna sahip olduktan sonra düşük yaşamasına rağmen yine de etkisi çok sarsıcı olmuş. artık her tarafta herkesçe çokça söyleniyor, çocuk sahibi olmanın toz pembe bir dünya olmadığı: dünyanın en saf en muhteşem duygusunu yaşatırken size beraberinde bir ton da zorluk getiriyor, olay reklamlarda gördüğünüz "mutlu aile tablosundan" biraz daha farklı. hem bunları konuşalım, konuştukça azalsın diye sizlerle de paylaşıyorum, hem de çok eğlenceli bir konuşma olmuş. kendinizden çok şey bulacağınızdan eminim. benim en çok katıldığım noktalardan biri de çocuk büyüdükçe duyulan aşkın eline ilk alır almaz duyduğun aşktan kat be kat fazla olduğu. Not: ingilizcede sıkıntı çekenler sağ altta "transcript" yazısına tıklarsanız konuşulanların türkçe tercümesini de bulabilirsiniz.

Pazartesi, Ekim 07, 2013

3 sene 7 ay sonra gelen itiraf

29'uma bastığım senenin 2. ayında hamile olduğumu öğrendim. aklımda yoktu, daha kendim çocuktum. tam alışmaya başlamışken 3 olma fikrine, tekrar 2'ye düştük 2. ayında hamileliğimin, birden, geldiği gibi süpriz bir şekilde gitmişti bebeğim--daha da fenası gitmedi kendi, büzüldü bir kenara ufaklık, ufacık kaldı. tekrar tekrar bakmasını istedim doktordan, bir yanlışlık olmalıydı, belki tekrar baksa görecekti, bir umut.. çok soğukkanlıydı doktorum, hemen oracıkta karar verildi, ve bir kadınlık kabusuna dönüştü süpriz hamilelik: kürtaj olmam gerekiyordu. o zamana kadar içime işlenen efsane "kürtaj olursan çocuğun olmaz" korkusu kalbimi öyle bir eziyordu ki..  çok çabuk olmuştu herşey. bir anda ameliyathanede buldum kendimi, buz gibi, hala bir yanlışlık olabileceği hissiyle doluydum.. "nazlı hanım geriye doğru sayıyorum, 3,2... " derin bir uykuya yattım. 2 ay içinde birden hayatım tepetaklak olmuş gibi hissediyordum. içimde kocaman bir kara delik açılmıştı sanki. en kötüsü de garip bir utanç hissediyordum, kimseye ama hiç kimseye söyleyemediğim..

o günden sonra çocuk sahibi olmak tek istegim haline geldi. baska bir sey dusunemez oldum, ota boka gözüm dolar oldu. arada bir bekleme süresi gerekliymiş kürtajdan sonra, 5-6 ay gibi, 5 ay bu kadar ağır geçer miymiş, geçermiş bilemezsiniz. diken üstünde oturmak diye bir şey varmış gerçekten, insan diken üstünde 5 ay oturur muymuş otururmuş meğer. 5 ay geçti, ve aldık alya'nın anne rahmindeyken hayata güçlü tutunuşunun haberini. kıpırdamadık hiç bir yere, tam 9 ay, en fazla arabayla işe gittim geldim, her doktor randevusunda kalbim yerinden fırlayacak gibi olurdu, alya karnımda hareket etsin diye dünyada en çok sevdiğim şeylerden biri olan çikolatayı hayatımda hiç bu kadar vazife niyetiyle yediğimi hatırlamıyorum. ilk hareketlerini hissedene kadar kalp atışlarını duyabileceğimiz bir alet bile aldık, 1 ay bekleyemeyecektik, her akşam ritüel gibi dinliyorduk bebeğimin içimdeki varlığını.

ve sonunda aldım kucağıma alyamı, dünyanın en yumuşak dünyanın en muhteşem minik varlığını. hayatta hiç bir şeyin beni bir daha üzemeyeceği kadar güçlü hissediyordum hayata karşı o an. sonra hastaneden eve döndük. varan 1. emziremedim. memeyi ellemeyen kalmadı afedersiniz "yok öyle değil böyle tutacak bebek, hayır hayır sen bilmiyorsun öyle değil şöyle.." herkes birbirinden iyi bilir hale geldi. bir süre evren uyanıp memeyi "tutturup" bebeğe geri uyuyordu. rezalet. dünyanın en beceriksiz annesi gibi hissediyordum. allahım ne olur 1 kere daha emzireyim diyordum, son 1 kez daha. memenin biri öyle kötü yara olmuştu ki sırtım acıyordu emzirirken, hangi sinir etkilendiyse. ve o meme 1 ay sonunda tükendi. ve ben alyayı tek memeyle 2,5 yaşına kadar emzirdim. nolur 1 sefer daha emzirebileyim diye yalvardığım, nefesimi tuttuğum günlerde, söz verdim kendime emzirme hakkında tek kelime etmeyeceğime dair, ta ki bitene kadar. bugünlere kadar. emzirme haftasının bu son gününe kısmetmiş :)

uzun bir süredir aslında bu 2 travmanın etkisinden kurtuldum tabi ama beni böylesine etkilerken yine bu şekilde etkileneniz varsa bilin istedim ki bitiyor geçiyor, ve sandığınız gibi sadece sizin başınıza gelmiyor. ve bence annelik, çocuk büyütme filan değil zor olan, hamilelik, ve hemen ertesindeki lohusalık dünyanın en zor şeylerinden biri. şimdi de ne zaman hayat zorlasa beni bu günleri düşünüyorum, ve aslında her saçma şeye moralimizi bozacak lüksümüzün olmadığını hatırlamam gerekiyor, ve binlerce kez sükrediyorum.

Perşembe, Ekim 03, 2013

Gelinlik


 
 




2013-2014 kış sezonu  küçükler için "gelinlik", isterseniz bir kolu kapalı daha ağır, isterseniz iki kol da açık biraz daha spor olabilir model, önemli olan kuyruklu oluşu. Üstelik siz nasıl olduğunu anlamasanız da küçüğünüz kendi giyiyor, modelini de kendi veriyor. :=)

Hasta anne-kız evde ne yapar? Dolaplar dağıtılır, kıyafetler giyilir giyilir çıkarılır.. bunlar olağan şeyler. Olağan olmayan, beni hayrete boğan, yaz başında katıldığımız bir düğünden sonra Alya'nın gelin kelimesini o düğündeki gelin olan Esra ismi ile bağdaştırması, ve gelinlik/düğün kavramlarının bu şekilde içine yer etmesi ve bir daha asla aklından çıkmaması; fotoğrafta gördüğünüz Japonya'dan hediye gelen "kimono"mu alıp üzerine
"- anne, ben Esra Hanım, bak gelinliğime"
diye nasıl becerdiyse kendine "gelinlik" yapıp, böyle bir de poz vermesi. O andan sonra ne hastalık kaldı bende ne bir şey, nasıl bir enerji geldi fotoğraf makinasını kaptım içeriki odadan, bir yandan gülerek bir yandan yerlere yataraktan fotoğraf çektim inanamassınız..

Böyle zamanlarda hep annemin lafı geliyor aklıma, hasta olduğu zamanlarda özellikle güzel giyinip makyaj yapıp evde oturan canım annem. Bir gün yine böyle zamanların birinde bir komşusu çalmış kapısını, annemi kapıda böyle şımşıkırt görünce "aa çıkıyor muydun, başka zaman geleyim ben" diyince annem de şahane yanıtını vererek buyur etmiş komşusunu:
"Aa yok canım evdeyim, dışarı çıkamayacak kadar hastayım."

Herkese sağlıklı günler dilerim..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...