Pazartesi, Aralık 31, 2012

Mutlu Yıllar!


Önce sağlıklı sonra sevdiklerinizle beraber huzurlu ve mutlu güzel bir sene olsun dilerim. Güzel anlarımızı paylaşalım, paylaştıkça çoğaltalım, kötü anlarımızı da paylaşalım ki azalsın, hep güzellerine yer açalım.

Sevgiyle kalın...

Perşembe, Aralık 27, 2012

Söylediğiniz herşey kayıt altında


Haziran ayında Alya 14 aylıkken yazmışım bu satırları, taslakta yayınlanmadan kalmış:
Gece saat 8 civarı, rutin bitmiş, banyo yapılmış, kitap okunmuş, uykuya hazır moddayız--her ikimiz de!Bizim yatağa yatıyoruz birlikte, birazcık memeden sonra Alya başlıyor debelenmeye, üzerimden atlamaya, oturup tekrar yatmaya, ayağı ayağıma değerken birden başını ayağıma değer buluyorum, nasıl yapıyorsa! Sanırım sıcaktan olsa gerek birden başlıyorum en soft ses tonumla:

"Karlaar düşeer
Düşer düşer ağlarıımm"

Alya üzerime uzanıyor birden

"Hep isminii
Hep ismini anarımm"

Birden hareketsizleşiyor üzerimde, ben onun saçlarını okşarken
2. nakaratın sonunda nefesi düzene giriyor
3. nakaratın sonunda artık uykuya teslim oluyor.

Müzik bizimkinin uykusunu getirmek yerine açıyor çoğu zaman, ama bazen, sadece bazen, dün geceki gibi, bir melek gibi uykuya geçmesine yardım ediyor. Anne ise mest olmuş durumda, onunla birlikte nefes alıp veriyor.

---------------

O günden sonra üst üste bir kaç gece daha denedim aynı şarkıyı, benzer bir gücü olmadı Alya'yı uykuya sokmak için, vazgeçtim, unuttum sonra da şarkıyı tamamen. Ama sonra birden dün gece uyumadan saniyeler önce istek parçası yaptı Alya:
"karlar düşeer"

Önce anlayamadım ne dediğini, sonra tekrarlayınca dank etti. Şok oldum. Bunca zaman hiiiç söylememişken bu şarkıyı birden nasıl oldu da hatırladı ve söyledi hiçbir fikrim yok. Geçen hafta kar yağdı, kara dokunduk, karda yürüdük koştuk ama şarkıyı söylemedik. O mu çağrışım yaptı dersiniz?

Yani arkadaşlar bebeğiniz doğduğu andan itibaren kaydetmeye başlıyor, söylediğiniz her şey kayıt altına alınıyor, haberiniz olsun! :)

Salı, Aralık 25, 2012

Yeni yıl kararları



Senenin son haftası, sanırım hazırız yeni yıla, yeni yıl kararlarım ve ben. Evdeki sakin yaşam çabamızı anlattığım yazımda farkettim ki ne latincelerini! ne de bildiğimiz isimlerini sayabiliyorum çiçeklerin, sevgim büyük ilgim az, hazır yeni bir seneye girmek üzereyken yeni yıl kararlarım arasına giriverdi böylece bu cehaletimi yok etmek. Seramik kursu, pilates ve bir macintosh ile birlikte. Photoshop öğrenmek ve gezi planları takip ediyor bunları sırasıyla.
Artık Alya 22 aylık olmak üzereyken vaktidir değil mi spor/hobi tarzı aktiviteleri hayatıma sokmanın. Yoksa her çalışan anne gibi zamansızlıktan kıvranırken bir de bunlara vakit ayırmak, kızımdan ayrı kalmak için gereksiz bahaneler mi olacak? Böyle diye diye zaten geldik 22 aylara, ben kendime ne zaman vakit ayıracağım, ayırmalıyım, ayırmalı mıyım acaba?

Insan kaynaklarında çalışan bir arkadaşım insanın özel hayatındaki işleri/hobileri için de, iş hayatında hazırladığı "to do list" gibi düzenli listeler yapması ve kendine "deadline"lar koyması ve düzenli bir şekilde bunları takip etmesi gerektiğini düşünüyordu.

Siz ne dersiniz, bari özel hayatımızda bir nefes alalım, planlamaktan vaz mı geçelim yoksa istediklerimizi gerçekleştirebilmek için zamanlamasıyla planlamasıyla doğru düzgün bir yapılacaklar listesi çıkarıp plana sadık kalmaya mı çalışalım? Yoksa bu bir karakter meselesi mi, ya planlısındır hayatının her alanında ya da değil--mi?

Planlı ya da değil sizin cici ve heyecanlı yeni yıl kararlarınız/hayalleriniz neler?

Çarşamba, Aralık 19, 2012

Haftanın Markası : Seba Med Banyo Köpüğü



Alya minikken! yani henüz oturamıyorken burada bahsettiğim file banyo yaptırırken hayat kurtarıcıydı. Derken ayaklandı, ve banyoda bile oturmak istemedi. Birlikte girmeye başladık banyoya, eğlence/oyun zamanlarımızdan birine dönüştü banyo her ikimiz için de. Sonra bir gün sabunu elleyip elini de gözüne götürünce gözü çok yandı ve o günlerde pek banyo yapmak istememeye başladı, banyoya girse bile kafasına ve yüzüne su gelmesini hiç istemedi hala da sevmiyor. Araştırınca bunun genel ve yaygın bir durum olduğunu gördüm.

Sonra bu köpüğü keşfettik ve banyo zamanlarımız birden değişti, yine oyun zamanlarımızdan birine dönüştü. Köpük acaip dikkat dağıtıyor, dakikalarca oynayabiliyor, şimdi artık bir de kendi kapağını açıyor, döküyor, kapıyor, benden bağımsızlaştı olay :) Şiddetle önerilir, naçizane. İhtiyacınız olan malzemeler:
 1 adet kova,
 1 adet kürek,
 1 adet bu banyo köpüğü,
 Çeşitli boy ve sayıda ördek misali oyun arkadaşları--gördüğünüz gibi bizim epey kalabalık bir ekibimiz var :)
Siz de yaşadınız mı, yaşıyor musunuz benzer bir sıkıntı, yüzüne/kafasına su gelmesini istememe gibi? Yenebildiniz mi, neler yaptınız? Bir de merak ediyorum nasıl banyo yapıyorsunuz, birlikte mi yanlız mı?


Herkese keyifli banyo zamanları :)

Salı, Aralık 18, 2012

Sakin Ev



Günaydın herkese, güzel bir salı ve kısa bir hafta olsun.

Ufak çaplı bahçe/tarım uğraşları, bolca ekim/dikim, bolca topraklanma vardı bizim evde bu haftasonu. E piyasa şartları belli, fiyatlar uçuk, bizim evde 2 tane salatalık canavarı var, onlara salatalık yetiştiremiyoruz, en iyisi kendi salatalığımızı kendimiz yetiştirelim dedik :) Tabi salatlık yetiştiriyorken yanında domates, biber, ve uzun latin isimli ama aslında bildiğimiz bir kaç çeşit çiçek de ektik. Becerebilecek miyiz bakalım :)

Dört duvar evin içinde hiçbir oyuncak Alya'ya bir kediyi kovalarkenki ya da yağmur yüzüne değdiği andaki heyecanı yaşat(a)mıyor. Bence insanın özünde de doğaya aidiyet var, sadece büyüdükçe uzaklaşıyoruz. Şimdi Alya ile tekrar yakalamaya çalışıyorum o ritmi.

Citta slow (sakin şehir) nedir hiç duydunuz mu? Topraklanmak, doğa ile içiçe olmak bana hep İzmir'de yolumuzu kaybettiğimiz bir an kocaman gözleriyle bize yolu tarif eden salyangoz levhasıyla keşfettiğimiz citta slow (sakin şehir) kavramını çağrıştırıyor.

Ülkemizin ilk defa Seferihisar şehriyle tanıştığı sakin şehir konsepti, tüketime dayalı günümüzün hızlı yaşantısına bir tepki olarak slow food hareketiyle birlikte doğan yavaş ve kaliteli bir yaşamın özlemine dayaniyor.

Sakin şehirler ile ilgili daha fazlasını öğrenmek isteyenler için Seferihisar belediyesi burada çok güzel anlatmış, bir tık lütfen. Kasım ayında Mandalina Şenliği düzenlenmiş mesela, bu kadar tatlı bir şenlik/etkinlik duymamıştım, bayıldım, keşke yakın olsaydık.

Perşembe, Aralık 13, 2012

Çocukla dışarda yemek



Dışarda çocukla nasıl ve nereye kadar rahat olunmalı/olunabilir? Diğer insanların sınırları nerede başlar?

Beni tanıyanlara sorsanız rahat bir karakter derler benim için, öyle pek takıntım yoktur, titizlenmem herşeye, koşullara, değişimlere ve ortamlara uyum sağlarım. Anne olunca da bu durum böyle devam ediyor. Pek öyle çocuğun düzeni bozulmasın diye evde de oturmadığımız için yetişkin mekanlarda dolaşıyoruz sıkça.

Hal böyle olunca restoran/işletme sahiplerinden, oralara gelen konuklara kadar pek mutlu bir tablo oluşmayabiliyor çevremde. Rahatım ya, Alya'yı da rahat yetiştiriyorum ya tuzu mu alıyor eline
"al kızım" diyorum
"aa dökülüyor mu" diyip onunla birlikte döküyorum :)

Mekan sahipleri sinir oluyor bana, arkamdan berimden dolanıp etrafı düzenliyorlar. Tabi ki ben zaten onlardan önce temizlemeye girişiyorum, bıraksalar temizlicem zaten. Hani evde nasılsan dışarda da öyle ol denir ya etik açıdan, ben aynen evde de böyleyim, durum kendi içinde uyumlu yani :) Evde de bu sefer Evren şaşırıyor:
"hıh naaptin Alya bak kirlendi battı etraf" diyor,
bense "onemli degil toparlarim ben simdi" yaklasimindayim.

Sex&thecity dizisindeki bir sahne geliyor gözümün önüne hep: çocuk sahibi olmayan/olmak da istemeyen karakter yemek yerken yan masadaki çocuğun hareketlerinden çok rahatsız oluyor, şikayet ediyor--haklı olarak-- ve diyor ki
"ben mecbur muyum bu gürültüye bu rahatsızlığa maruz kalmaya, isteseydim bunu zaten çocuk yapardım"
çocuk 1 saniye sonra kadının yüzüne spagetti fırlatıyor :)

Çok doğru, çok haklı, ama gel gör ki bir çocuğu öyle put gibi oturtmak mümkün değil, henüz oturduğu yerde boya yapacak yaşta da değil, ya çıkmaycaksın dışarı--münkün değil-- dışarı çıkınca da onu yapma bunu yapma aman ses çıkarma hem demek istemiyorum, hem de zaten nereye kadar engel olabilirsin çocuğa. Ya da çocuğunuzu oyalayacak güzel bir kız arkadaş grubunuz olacak, her yere onlarla gideceksiniz :)

Dolayısıyla ben bunun ikilemini yaşıyorum, rahatlığımdan ve engellemek istemediğimden etrafa sürekli bir rahatsızlık veriyoruz. Bir yanım rahatsız oluyor rahatsızlık verdiğimden, diğer yanım "amaaan ne yaparsın çocuk işte" bakışları fırlatıyor çevreye. Anneliğin ikilemleri her yerde!

Tüm bunların yanında çook tatlı insanlarla da karşılaşmıyor değiliz, durumun farkına varıp, çocukla çocuk olan, tüm güleryüzüyle hayatımızı kolaylaştıran dünya tatlısı garsonlar, işletme sahipleri ya da oraya yemeğe gelmiş diğer insanlar. Hayatın her alanında olduğu gibi, her tarz insan var, hayatı zorlaştıran, bir de hayatınıza renk katanlar.
Siz ne yapıyorsunuz bu durumlarda çok merak ediyorum. Sus otur diye bastıranlardan mısınız, hiç evden çıkmayanlardan mı, yoksa çocuklarla nereye gidilir diye araştırmadan evden dışarı adım atmayanlardan mı?
Benim gibi rahat olanlarınız var mı, nereye kadar umursamıyorsunuz? Bir çözüm bulabildiniz mi duruma?

Çarşamba, Aralık 12, 2012

Bu disiplin zor iş arkadaş


Dün gece. Saat 10! Alya ve ben. Yatak odasındayız. Işık kapalı. Gözümüzden uyku akıyor, her ikimizin de. Alya sanki uyumuş da uykusunu almış gibi biranda
"içeri gidelimm" diye tutturdu.
Ağlamaları fayda etmeyince,  anne yüreğini burkan bir ses tonuyla
"Gidebilir miyiz anneee" diye sordu.

Allah'ım dayanmakta çok zorlandım, o kadar tatlı o kadar masumane bir şekilde istedi ki! Ama biliyorum ki bu sefer izin verirsem her seferinde isteyecek--disiplin kural 1 : tutarlı olmak çok önemli.
Hem de nasıl isteyeceğini de öğrenmiş olacak--disiplini alt etmeye çalışan çocuk yöntem 1 : duygu sömürüsü--
Ama çook tatlıydı, sesimi yumuşatmak, sarıldığım gibi kapıp içeri götürmek istedim derhal--sadece beynimde yapabildim--Neyse ki karanlıktı değişen surat ifademi göremedi :)

Çok geç olduğunu ve herkesin uyuduğunu anlattım. Kimler uyudu diye ailenin ve arkadaşlarımızın hepsinin kulağını teker teker çınlattık:
"anane de uyumuuş" "babanne de uyumuuuş" "elif de uyumuuş"...
Sayacak isim kalmayınca tekrar ağlamaya döndü. Sonra birden
"susadımm" dedi ağlak bir tonda.
İşte buna karşı koyamadım, gerçek olma ihtimaline karşı. Zalim bir anne olup su mu vermicektim, o kadar da değil, derhal indirdim yelkenleri de ses tonumu da aynı anda.
Derhal gittik mutfağa, ve
tahmin ettiğiniz gibi
içmedi su :)

Dün gecenin dersi : Yatak başında mutlaka su bulundurulacak!

Salı, Aralık 11, 2012

Dünyanın en tatlı Evlenme teklifi


Dünyanın en tatlı, en yaratıcı ve en eğlenceli evlenme teklifi bence, bayıldım bayıldımm! Aynı zamanda en kalabalık! Ama sonunda yine de gözlerim sulandı benim. Filmin sonunu söylemiş gibi hissediyorum :) ama neyse, siz yine de izleyin bakalım beğenecek misiniz.

Pazartesi, Aralık 10, 2012

Bi şey sorucam


Bir anda böyle söyledi Alya:
"Bi' şey sorucamm?"

Bayağı bildiğiniz sonunda soru ünlemi ile sordu. Ben hayret ve heyecanla sor bakalımmm diye gözünün içine bakınca düşündü düşündü pek bir şey bulamadı, güldü, anladım ki yeni öğrenmiş olduğu, bizden bir şekilde duyduğu kalıbı deniyordu.

Bu sabah da ben evden çıkmadan Alya son bir kez emiyorken, işe geç kalmamak için dikkatini dağıtmak amacıyla dedim ki:  "bak ne göstericem sana, koccaman bir fil"
Aldığım cevap:  "ıı ııh" .... "sonra"
Ben dumur.

Bizim söylediğimiz herşeyi tekrar ederken Alya aslında günlük hayatta farkına varmadan kullandığımız bir sürü kalıp olduğunu farkediyorum şaşkınlıkla, bu sanki birisi size ayna tutuyormuş gibi bir his veriyor,
"aa böyle mi söylüyorum" diye şaşırıp kalıyorsunuz. Çok tatlıymış mesela Alya'nın en çok kullandığı dolayısıyla bizim en çok kullandığımız kalıp-mış, ya da "aaa!" ünlemini çok kullanıyoruz onun dikkatini çekmek için, bir ik gündür herşeyden önce "aaa" diyor,
"aaa" burdaymış dinazor
"aaa" yağmur yağıyor :)

Alya 10 aylıktı, demiştim ki 6 aydan sonra her ay bir öncekinden daha heyecanlı bir hal alıyor, her gün bir öncekinden daha da eğlenceli geçiyor. Şimdi bakıyorum da bu konuşmaya başlaması bıdırık bıdırık, gördüğü dünyayı isimlendirmesi, bazen doğru bazen yanlış ünlemlendirmesi en en en güzeliymiş.

Merak ediyorum sizin favori ayınız hangisi, benim son favorim 20. ay ??

Salı, Aralık 04, 2012

Sümüklü Böcek ve Aşure

Taşındık sonunda, yerleş(e)medik ama eşyalarımızı taşıdık. Severim değişiklikleri, yeni başlangıçların heyecanını. Üstüne TV'siz bir haftasonunu da çok sevdim, dağınık ama sessiz. Annane-babanne-dede hatta büyük teyzeler-büyükannelerle dolu bir haftasonu oldu bahaneyle, biraz kalabalık biraz sessiz.

Sonra yağmur, o ne yağmurdu cumartesi günü, gök gürüldemeli, şimşekli. Karanlık, bol uykulu gündüz, bol kitap okumalı bir gece. Bolca aşure. Ve pazar, attık kendimizi dışarıya, bir gün önceki yağmurun ardından gezintiye çıkan sümüklü böceklerin peşinde, onların hızında, onların sakinliğinde güzel bir güneş, tatlı bir hava, Allahım o ne tatlı bir hava, kafadaki şapka bile fazla, o derece. Meğerse havanın lodos öncesi şirinliğiymiş.
Buarada arkamı döndüğüm bir iki saniyede kutuların arasında biten Alya'nın o minicik boyuyla oraya nasıl geçtiğini bana anlatabilecek var mı? Ahh şu çocuklar ve gözlerine bir şey kestirdiklerinde hiçbir engel tanımama güdüleri...


Güzel bir hafta olsun..

Çarşamba, Kasım 28, 2012

1. yaş partisi


1. yaş doğum günleri son zamanlardaki favorim! Bir curcuna bir koşturmaca içinde geçiyor olsa da biraraya gelmek için enerjisi bundan daha yüksek bir ortam bilmiyorum, sadece süslemeler bile insanı mutlu etmeye yetiyor.

Benim liseden biricik arkadaşım Susu, sadece 5 haftalıkken müjdesini benim doğurduğum gün hastanede kulağıma fısıldayan oğlu Yiğit için harika 1. yaş doğum günü kutlaması yaptı evinde.
 Tüm detaylarıyla çok uğraşmış, parti hazırlıklarında olanlar/olacaklar için ilham vermesi dileğiyle öğrendim;
cupcake ve yiyecekler üzerindeki süsleme yazıları pembe butikten
helyumla yükselmiş balonlar ise parti sepetinden.

Bu da pek tatlı, çok güleç, yakışıklı ve doğum gününe 1 hafta kala yürümeye başlayan doğum günü çocuğu:

Partideki bir diğer yakışıklı, ve bu yakışıklının çok becerikli annesinin yapmış olduğu keçeden kapı süsü:


Bu da bizim baloncu kız:

Salı, Kasım 27, 2012

Kitap Fuarındaydık


Bu sene de çok güzel bir ortamdı yanlız çok kalabalıktı. Bu kadar yoğun bir şekilde memleketimden kitap meraklısı insan manzaraları görmek elbette çok sevindiriciydi ancak her an ayaklar altında kaybolmaya meyilli Alya ile 4 saat geçirdikten sonra eve dönebileceğimden süphe duymaya başlamıştım. Orada burada oturan insanlar grubuna dahil olduk ara ara--yerler bu sebeple halı kaplı olmalı!

Montessori usulü çocuklar için alçak yapılan standlar, onlar için koyulan mini sandalyeler pek faydalı ve amaçlandığı gibi ilgi çekiyordu. Bizimki de parkta gazetesini okuyan dedeler gibi büyük bir ciddiyetle ve orada bunun için bulunduğunu biliyormuşçasına kitapları inceledi. Bir an "anne bu kitabı beğendim, alabilir miyiz" diyecek zannettim.

En sevdiğimiz çocuk kitapları yazarları Ayla Çınaroğlu, Nilay Yılmaz, Mavisel Yener, ve Çiğdem Gündeş'i birarada görme şansı yakaladık, hemen değerlendirdik; onlarla koklaşma, kaynaşma, keşfetme seanslarının keyfine diyecek yoktu.

Fuarın en renkli standı Uçanbalık'ta anılarımızı tazeledikten sonra 3 saatlik! dönüş yolculuğumuza başladık!

Bir sonraki seneye görüşmek üzere fuar...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...