Salı, Temmuz 31, 2012

Angara


Angara dermiş eski Ankara'lılar, Angora'dan gelirmiş
Alya hemen empati yaparak aslen oralıymış gibi kaptı şiveyi
"Neredeyiz Alya?" sorusuna yanıt "Angara"
Çok sıcaktı gündüz, yurdun her tarafı gibi sanırım
Ama gece, ama sanki gece birden sonbahar geldi fırtına sonrası
O gece için çekilir gündüz sıcağı
O gece iple çekilir, sonra da tadı bir güzel çıkarılır, ta ki bir sonraki geceye kadar.
O sıcakta ancak Gölbaşı'nı ziyaret edebildik
Sapanca gölü gibi
Göl çevresinde yaz gecesi çekirdek çitlemelik tam çoluk çocuk.
Ankara'nın en güzel kısmı
O miniminnacık ayaklar, tazecik anne babanın heyecanlı güleryüzleri
ve arkadaş ziyaretleriydi.

Yorumlardaki tüm öneriler için çok teşekkür ederim tekrar
Hepsini not ettim minik kara kaplı defterime
Daha serin bir bahar günü ve inşallah Alya biraz daha büyüdüğünde ziyaret etmek üzere.
Yine geleceğiz Angara...

Cuma, Temmuz 27, 2012

Haftasonu Kartı!

Haftasonu kartı hazırladım size
Güzel ve rengarenk bir haftasonu dileklerimle doldurdum içini :)

Biz yeni doğmuş 3 günlük bir bebek ziyaretine Ankara'ya gidiyoruz
Gitmişken bir iki arkadaş ziyareti de yapacağız
(Ankara'da mutlaka görülmesi gereken yerler öneren olur mu?)
Eskiden-Alya'dan önce- bilmezdik ne kadar kıymetli bu tür anlar
İlk doğum ziyaretleri
Ama şimdi biliyoruz
Ve gidiyoruz
Laf aramızda yeni doğan kokusu da çekiyor, o ayrı :)

Perşembe, Temmuz 26, 2012

Ka-pu


Sanırım sonunda Alya'nın herşeyi ağzına atma döneminin sonuna geldik. Yeyy! Gerçi hala kesin emin olamıyorum, inanamadığımdan! Bana hep böyle ağzına atacak herşeyi gibi gelmeye başlamıştı artık, bizim bebeğimiz de böyle herhalde diye kabullenmiştim :) Dün akşam iş dönüşü çıktığımız turda Alya minik taşları gördü ve posta kutularındaki deliklerden teker teker atmaya başladı. Sevinçten deliye döndüm önce. Sonra da hayretten. Şekilli oyuncakları var, kovadan içeri atarak oynadığı, sanırım o oyuncağın etkileri :)

Heh evet bir de anne takliti sonucu pat pat vurarak ka-pu(karpuzun) iyisinden anlıyor artık Alya,  vatana millete hayırlı olsun :)

Öncelikler


Anne olunca önceliklerim nasıl da değişti her gün farkediyorum ama bugün, genel müdürle olan toplantıya Alya 15 dakika daha fazla emmek istedi diye geç kalmış olduğum bugün, tercihlerim su gibi yüzüstüne çıktı gören göze. Dahası Alya'yı ağlatıp gidebilirdim, yap(a)madım, evet sayın seyirciler hırslı bir iş kadınının anaç bir anneye dönüşümünü izlemektesiniz. İş etiği olarak da geç kalmaktan hiç hoşlanmam. İki arada bir derede kalma hali ve bebeğin anneyi yönetme hali sonucu, geç kalmakla kalmamak/Alya'yı ağlatmakla alatmamak arasındaki o ince çizgide bunun birebir bir toplantı olmayıp yokluğumun anlaşılmaması ihtimaline sıkıca sarılıp böyle bir karar verdim, durum o kadar vahim olmayabilir ama oladabilirdi, olacağı zamanlar da çıkabilir, o zaman ne halt edeceğim...
Bence en az 2 sene anne çalışmamalı. Bir arkadaşım müjdeli haber verir gibi söyledi,
"Annelik iznini 6 aya çıkıyormuş devlet"  O kadar sinirli bir şekilde
"Yetmez 6 ay, 2 sene olmalı" diyince ben birden şaşırdı sanırım,
"Tamam canım ne kızıyorsun, bence zaten kadınlar hiç çalışmamalı" dedi bir erkek bakış açısıyla.
Değil çözüm hiç çalışmamak, hiç üretmemek, ama ne. Bilmiyorum hala. Bulamadım hala bir formül. Bulan var mı?

Çarşamba, Temmuz 25, 2012

Sandalye vs.


"Hayatınız hiç bir zaman eskisi gibi olmayacak"
Cümlesi yankılanıyor kafamda
Alya'nın her tırmanma girişiminde
Sandalye,
Koltuk,
Masa...
Önüne ne çıkarsa
Önce üzerine çıkıp oturmak istiyor,
Ardından üzerinde yürümek,
Ve saniye sonra da yere inmek.
Sonra tekrar çıkmak, oturmak, ayağa kalkmak, inmek
Bu döngü birimiz sıkılana kadar devam ediyor.
Düz duvara tırmansa şaşırmayacağım.

Salı, Temmuz 24, 2012

Sil baştan

I love you so much, I cried!

Çok ama o kadar çok seversiniz, acıtır ya
Bazen oyle hissediyorum.
Sevgimle ne yapacağımı şaşırıyorum
Yerlere göklere sığdıramıyorum.
Günün sonunda bitap düşüyorum.
Ertesi gün, sil baştan.

Pazartesi, Temmuz 23, 2012

Shall we dance?

Herkese mutlu ve sağlıklı bir hafta dilerim...

Not: Alya'nın dans figürlerine başladığını söylemiş miydim. Evde şarkı veya benzeri bir şey duymasın, olduğu yerde sağa sola dönerek dünyanın en tatlı dansını yapıyor. Ama fotoğrafı çektikten sonra farkettiğim yukardaki figürü nereden öğrendiğini ya da nasıl yaptığını bilmiyorum, bana sorsanız yapamam :)

Cuma, Temmuz 20, 2012

Pamuk


Bizim için henuz hala o "mauv" diyen bir "kidiii" olsa da
İsmi Pamuk
En alt komşumuz
Çok minik henüz
Dışarıya ilk çıkışları
Sahibinin söylediğine göre Alya'yı görünce şımarıyor
Oradan oraya koşuyor, atlıyor, zıplıyor
Alya ile kovalamaca oynuyorlar
En sevdiği arkadaşlarından biri şuanda Alya'nın.
E tabi benim de!

Hayal ediyorum, öyleyse varım!

Bir bisikletim olsun istiyorum
Yeşil renkli selesi olan
Önünde de renk renk çiçeklerle dolu sepeti
Araba yerine bisikletle gitmek istiyorum heryere
Alya'yı atıp arkama
Nereye gitsem götürmek istiyorum yanımda
...
Şimdi değil, biliyorum yarın da değil
Ama ilerde bir gün
Belki bir gün...
Hayal ediyorum.
Hayal ediyorum, öyleyse varım, değil mi.

Herkese hayallerle dolu güzel cumalar!

Perşembe, Temmuz 19, 2012

Lunch Break



Yeter artık hastalık diyerekten
Bugünkü öğle aram bu benim.
Her öğlen düzenli 1 saatlik Alya arası.
Ruha bedene şifa niyetine
Strese karşı bire bir!

Buarada instagramı olup da benim bilmediğim var mı?
Hemen öğrenmek isterim:)
@nazliondts olarak

Hastalıktan önceki saatler


Hastalığın başladığı cuma akşamından önceki saatlerde buluştuk Yiğit ile. Annesi de babası da veteriner. Çok şirin bir Klinikleri var: Axis O kadar güzel ve serindi ki klinik, sıcak bir temmuz yazında klinikten dışarı adımımızı atmadık. Yiğit ve Alya'nın sonunda birazcık da olsa iletişime geçer gibi oldukları bir döneme girmişliklerini kutlarken biz bilmiyorduk ki Alya biz orayı terkeder etmez el ayak ağız hastalığının ateşine yakalanacak, ve ondan 5 gün sonra da Yiğit aynı semptomlarla doktora gidince aynı hastalığı duyacak doktorun ağzından. Yiğit'e hayatının ilk! hastalığına sebep biz olmuş olduk, Allah'ım ne kötü bir durum! Ama dünyanın en tatlı, en rahat, en doğal, ve en gönlü zengin annelerinden biri olan arkadaşımın verdiği cevap birazcık olsun yatıştırabildi beni:
"Bundan sonra hep böyle hastalıklarımızı bir yaşayacağız heralde, hep görüşeceğimize göre!"

Tabi size keşke burada 16 aylık Alya'nın ver, al, götür, getir gibi komutlarla 8 aylık Yiğit ile oyuncaklarını paylaşmasını anlatsaydım heyecanla bu illet hastalık yerine, ya da Yiğit'in arabasında ters dönmesi gerekse bile gözünü kırpmadan Alya'yı seyredişini, Alya'nın Yiğit'i arabasında yolculuk yaptırmasını, ya da yeni doğmuş 3 tane kedi yavrusunun biberondan süt içişlerini, süt içerken sütü veren eli yakalayışlarının dünyanın en güzel sahnelerinden biri oluşunu uzun uzun anlatsaydım. Ama hayat işte, senin planlarından farkli planlar hazırlamış olabiliyor sana, kimi zaman...

Salı, Temmuz 17, 2012

El ayak ağız hastalığı

İlk gün : Cuma akşamüzeri, birden 37 derece ateş. Yarım saat geçmedi 37,5. Ne öncesinde bir belirti huysuzluk iştahsızlık gibi ne de sonrasında. 37,5 ateşle bir güzel yedi yemeğini Alya. Ateş çıkmaya devam etti, 38 ile uyudu. Gece sürekli uyandı ateşten, 39a kadar çıktı ateş. Yine acaba diş mi diyorduk ama bu kadar yükselmeyeceği için tek çare ateş düşürücü ve ılık banyo yaptırdik sabah 3 suları.

İkinci gün : Yine görünürde bir şey yok ama ateş 38ler seviyesinde, hava çok sıcak, sürekli klima çalışıyor evde. İştahı iyi ama 3-4 satte bir uyuyor yarım saat. Bu fotoğrafta 38 derce ateşli, ama koltuklara tırmanmasına engel değil tabi ki ateş :) Buarada hafif bir döküntü başlar gibi oluyor.

Üçüncü gün : Ne olduysa oluyor, gece uyuyamıyor, her şeye çözüm olan meme işe yaramıyor almıyor kabul etmiyor, sürekli kasılıyor bedeni, bütün salonu ileri geri arşınlayarak yorgunluktan ağlamaktan uyuyakalıyor kucağımda. 2 saat sonra tekrar acı içinde ağlayarak uyanıyor. Sabah bir bakıyoruz döküntüler olmuş kocaman, dolmuş içleri sıvıyla, beyaz beyaz görünüyor. 6. hastalık gibi, ama onda ateş 3 gün sürüp sonunda azıcık bir döküntü olmuştu, zaten daha önce geçirdiği için artık bağışıklık kazanmış olması gerek... su çiçeği mi acaba diyoruz ardından, 2 hafta önce aşı olmasına rağmen hastalığı tekrar geçirebilir mi diye araştırıyoruz, kimi durumlarda aşı tutmayabilir deniyor. Alya mutsuz, huzursuz, istiyor aslında meme, ama ağzını deydiği anda ağzını tutarak geri çekiyor. Çaresizlikten kıvranıyoruz. Alya ağlıyor, ben ağlıyorum. Doktorumuz tatilde pazartesi gün geliyor, hafif bir paranoya başlıyor, neyseki teknoloji var, döküntülerin fotoğrafını doktorumuza gönderiyoruz koyuyor teşhisi : el ayak ağız hastalığı!

Bu şekilde ateş ile başlayıp özellikle el, ayak ve ağızda görülen döküntülerle 4 gün süren bir hastalık. Havuzdan özellikle ya da başka bir çocuktan bulaşıyor ve özellikle sıcak havalarda bulaşması kolaylaşıyor. 10 yaş altında görülen bir hastalık. Vücudundaki döküntüler kaşıma yapmıyor, ama en kötüsü ağızdaki döküntüler, yemesine emmesine engel oluyor. Sadece yoğurt gibi yumuşak gıdalar yiyebiliyor. Domates, şeftali gibi asitli yiyecekler daha da artırıyor acısını. Belirli bir ilacı yok 6.hastalık gibi. Ateş düşürücü niyetine, Calpol ya da Ibufen, ağzını rahatlatmak üzere de dentinox gel yemekten hemen önce ki biraz rahatlatsın ve yemek yiyebilsin diye çocuk. Yemekten sonra da Pynaldine. Bence artık hep aşıları yapılan suçiçeği kızamık gibi hastalıkların bir türevi. Aşı olunca virüsler mutasyona uğruyor, garip gurup isimler bulunuyor hastalıklara, ya da bulunamıyor!


Güncelleme 26.07.2012 : Emziren anneler dikkat!

İnternette nereyi okusanız çocuk hastalığı diyor el ayak ağız hastalığı için. Ama yetişkinler de nadir ve hafif de olsa geçirebiliyor bu hastalığı, bilmeyenler bunu grip zannediyor. Alya hastalığın 3. günündeyken ateşleniyorum ben ve 3. güne kadar hiç şüphelenmiyorum. Taa ki el ve ayaklarımda hassaslıklar hissedene kadar, sonra çok minicik de olsa döküntüler de beliriyor zaten. Benden sonra da yakın arkadaşım, bahsetmiştim Alya'nın bu hastalığı bulaştırdığı :(((  minik Yiğit'in annesinde başlıyor hastalık, gün aşırı konuşuyoruz, ilacı olmadığı için yapacak bir şey yok, kurbanlık koyun gibi başına gelecekleri dinliyor benden.

Bu arada yine yakınımızdaki başka bir bebek geçiriyor aynı hastalığı ama anne emzirmiyor ve annede hastalık görünmüyor. Ve aynı evde olmasına rağmen babalara da bulaşmıyor hastalık. Dolayısıyla bizim vardığımız sonuç emziren annelere bulaşıyor olması el ayak ağız hastalığının bebekten. Bu hastalığın emziren anne için sıkıntısı meme ucunda yara çıkıyor olması, bunun için hastalığı hiç küçümsemeden çatlak kremleri kullanmak gerek, ben bunun için çok geç kaldım, yaralı göğsümle lohusalığın ilk günlerine dönüş yaşadım 16. ayda!

Güncelleme 22.08.2012 : Döküntüler için Krem!

Alya ve hemen sonrasında ben bu hastalığı geçirdiğimizde internette o kadar az bilgi vardı ki, sadece 1 ay önce! Sanırım salgını başından yakalayanlardanız, 1 aydır her gün ne kadar arandığına şaşırıp kalıyorum bu hastalığın arama motorlarında! Bu sebeple yardımı dokunur ümidiyle okuyuculardan gelen değerli yorumlardan Melissa'nın doktorunun verdiği fucidin ve madecassol denen ilaclarin karisim kremi sizlerle paylaşmak istedim, hemen etki gösterdiği söylenen krem içi su dolu döküntülerin verdiği rahatsızlıktan kurtarıyor sizi. Kremden önce de soğuk su/buz koymak kaşıntılara iyi geliyor demişti başka okuyucular. Bende döküntü pek olmamıştı ama haftalar sonra soyulmuştu parmak uçlarım, ne menem bir hastalık ise.

Hepinize sağlıklı ve mutlu günler, iyi bayramlar dilerim.   

Cuma, Temmuz 13, 2012

Bayıldımm

Bayıldım bayıldım hem elbiseye hem fotoya!
Herkese güzel bir cuma ve haftasonu dilerim...

Elbisenin hem fotosu hem dikimi için kaynak : luvinthemommyhood

Perşembe, Temmuz 12, 2012

Date nights@Home Sweet home

Alya büyüdüğünden! beri akşam sinemaya gidemez olduk. İlk doğduğu günlerde hayatımız değişmeyecek, eve kapanıp kalmayacağız diye kendimize! ispatlamaya çalıştığımız günlerde plan program yapıp, sütler rezene çayları ayarlayıp, yatağından başka yerde uyumayan bebeğimizin başına babannemizin de uygun olduğu günü bulup günler öncesinden ayarlandıktan sonra sinemaya gidip de saçma salak filmler seyretmek zorunda kalmaktan, spontan bir film gecesi yapamamaktan muzdarip olup tamamiyle vazgeçmiştik bu düzenden.  Ama cumartesi gününden beri keşfettiğimiz prison break dizisinin ardarda bölümleriyle evdeki "date night" ortamıymış zaten en güzel çözümü bu değişen hayatımızın! Şimdi 10 gibi Alya uyur uyumaz evde başlıyor bir heyecan :) ben hemen ocağın başına mısır patlatmaya, evren içecekleri ayarlamaya. Bu "date night" gecelerimizde maillere, twittera, bloga bakmak, iş yapmak yok.
En son hamileliğim sürecinde böyle bir maraton yapıp friends izlemiştik kimbilir kaçıncı kez, 10 senelik diziyi baştan sona! Ve hamileliğin son günlerinde sinemadan çıkmaz olmuştuk, annem dalga geçiyordu artık
"heralde sinemada doğurucaksın!"

Şimdi dvd nin keyfini tekrar almışken, üstelik bebeğimiz de yanıbaşımızda acaba uyudu mu uyandı mı derdi yok, popcorn kucağımızda birbirimize sarılarak izliyoruz istediğimizi, bundan daha büyük bir keyif yok!

Hayatımız değişti evet, hadi canımız sinemaya gitmek istedi diye istediğimiz anda gidemez olduk bir yere evet. Çocuktan sonra hiçbir şey aynısı gibi olmuyor evet. Ama herşeyin bir alternatifini geliştiriyorsun, evet değişiyor ama kim diyor kötüleşiyor diye, herşey daha bile güzelleşiyor. Bu evdeki date nightlar ise en güzeli!

Hayatta denge çok önemli benim için. Hamilelik iznim bitip de işe başladığım ilk aylarda biraz bebeğimi bıraktığım için moral bozukluğundan biraz yorgunluktan biraz Alyayi uyutma tarzımdan dolayı çoğunlukla ben de uyuyakalıyordum. Sabah uyandığımda ise eksiklik hissediyordum hep. Şimdi bu date-night lar ile herşeyden biraz yaşamak hayatıma büyük bir denge ve sonuç olarak enerji getirdi. Biraz iş, biraz koca, biraz bebek, ucundan az birazcık da ben. Belki tam istediğim kadar değil bazı şeyler ama hiç yoktan iyidir şu dönemde sanırım. :) 

Çarşamba, Temmuz 11, 2012

Bababa!

Adına karar veremiyoruz bir türlü Evren'in annanesine ne demeli Alya:                                                           Kocaanane?                                                       Kocababanne?                                                          Büyükanne?                                                                    Nine?                                                                                   En büyük derdimiz bu olsun, değil mi...                                    Buarada biz isim seçmeye çalışaduralım, Alya zaten zamanı geldiğinde kendi seçiyor nasıl seslenmek istediğini, Kendi babannesine bu hafta seslenmeye başladığı gibi:                   Bababa!

Salı, Temmuz 10, 2012

Bebek/Çocuk Odaları




İlham için...
Ya da  sadece bakması bile insanı mutlu ettiği için! :)

Kaynaklar için buraya
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...