Salı, Aralık 31, 2013

Yeni yıldan ne dileyeceğine karar veremeyenler

 

Geçen seneyi düşündüm bu hafta...

Zor bir yıl oldu benim için, biraz daha katılaştım, acımasız insanlarla yüzleştim, tutkuları hatırladım, tutkulu olmayı, tuttuğunu koparmayı, zora gelmeden bir tırtılın kelebek olamayacağını ve büyüdüm ben bu sene. Amerikalıların "closure" dedikleri kapanışı yaptım senenin zorluğunun üzerine, çok şükür bu şansı yakaladım, ve şimdi bu şans ile ne yapacağımı bilmiyorum...

Daha da zor bir yıl oldu Alya için, memeyi bıraktı, derken bezini de bıraktı, o da yetmedi okula başladı, şimdi hepsinin üstüne bir de yanlız uyuyor artık akşamları! ahh yavrumm en çok o büyüdü aramızda. Alya'yı düşününce şimdi benimki onunkinin yanında devede kulak kaldı...

En zorunu ise ülkemiz yaşadı elbet, gezide hepimiz bir silkindik, bir amaç uğruna, ülke uğruna savaşmayı, alışmayı değil değişime ön ayak olmayı keşfettik, bir an bile olsa geleceğimizi kendimizin belirleyebileceğini düşündük. Çok acı kayıplar da verdik bu uğurda, çok yazık çok üzücü. Umarım amacımız uğruna daha fazla kayıplar vermeden, ama heyecanımızı da yitirmeden özgürlüğümüzü tekrar kazanırız...

Belki biraz ülkenin karmaşasından dolayı da ben yeni yıldan huzur istiyorum, yavaşlık değil, hızı özlemişim, ama huzur başka bir şey.. iyi insanlar olsun çevremde istiyorum, dünyada yeterince kötülük var zaten. daha fazla Alya zamanı istiyorum, çocuklardan öğrenmemiz gereken çok şey var. daha fazla sevdiklerimle zaman istiyorum, daha fazla evren, daha fazla tutku, daha fazla kendim, bu demektir ki daha az iş daha kaliteli iş. bunlar olunca diğer herşey de bir şekilde yolunu bulur zaten, değil mi, sağlık olsun yeter.

 

Henüz yeni yıldan ne dileyeceğine karar veremeyenler şu fotoğraflara baksınlar, http://youaremywild.wordpress.com/ dan. muhteşem fotoğraflara. insan ne istemesi gerektiğini, neyin önemli olduğunu, gülmenin ve minik şeylerin değerini daha iyi anlıyor, unuttuğu merakı, mizah anlayışını hatırlıyor. yeni yılda bunlardan bol bol olması dileğiyle...


 





Herkese önce sağlıklı, sonra mutlu bir sene dilerim. Elbet ağlamadan olmaz, ama ağlayacağınız bir dost olsun yanınızda dilerim, gülmek için de bir çocuk, hayat öyle daha anlamlı...

Salı, Aralık 24, 2013

Wall tree








 


bizim eve yeni yıl heyecanı geldi bu haftasonu tüm ışıltısıyla ve kalabalığıyla... ben hep sever miydim böyle kırtasiye malzemelerini, renkli bantları, kartpostal yapmayı, duvara çam ağacı çizmeyi, alya'dan sonra mı böyle oldum bilmiyorum. ama ben bu işten müthiş zevk alıyorum. daha önce fırsat yoktu belki, uyku daha güzel geliyordu ya da film izlemek ya da çocuksuzken o kadar vakitte ne yapıyordum acaba aklım almıyor ama şimdi alya bahane aktivite şahane şeklinde sürekli montessori başlığı altında aktivite aktivite takılıyoruz. hatta alya sıkılıyor kimi zaman ben devam ediyorum alya arabasıyla ya da babasıyla takılırken :)

duvardaki bant çam ağacımız için en büyük ilham cafenohut'un çam ağacı oldu, üzerine bir de alya'nın 32 aylık minnak ellerinden kartpostallar yaptık, ve pazar günü büyük aile buluşmamızda dağıttık. evimizin en güzel en mutlu köşesi oldu.

sizin mutlu köşeleriniz hazır mı bakalım?

Salı, Aralık 17, 2013

Sakın uyuma

 
 
Dün gece işten geç geldim, yorgun, mutsuz, Alya yatağındaydı babasıyla, uyumak üzere ama beni bekliyordu. Hemen yanına sokuldum ve dedim ki ilk defa: "Alya sakın uyuma! çok özledim seni, olur mu."
Normalde uyu, uyu diyen anne tersini söylerse o da aynısını yapar:

"Anne, ama ben her an uyuyabilirim, çok uykum geldi" :)

Ve tabi ki sonra karanlıkta 2 saat sohbet ettik, güldük, kıkırdadık, boğuştuk. Işığa hiç ihtiyacımız olmadı. Bana hiç anlatmadığı kadar arkadaşlarını ve okulunu anlattı. Ve sanırım ilk dedikodumuzu da yaptık! Ama size anlatamam hangi arkadaşı daha komik, hangisi sınıftan çıkıyor ya da hangisi palyaço taklidi yapıyor, aramızda :)

Alya daha küçükken diğer bloglarda okurdum bu tür yaratıcı heyecanlandırıcı diyalogları, özenirdim, şimdi bakıyorum da sürekli diyaloglardan bahsediyorum ama bir zaman en büyük motivasyonum fotoğraf çekmek ise şimdi de bu diyaloglar.

Yakında alışır mıyım yoksa hep böyle şaşırtmaya ve eğlendirmeye devam mı ediyor acaba? Tek bildiğim beni tamamlıyor ve dengeliyor, şimdiden ve herşeyiyle. Üstelik sadece benimkine ve babasınınkine değil, dokunduğu tüm hayatlara renk veriyor. Bir gün kendi işimi yaparsam mutlaka çocuklarla olacak...

Çarşamba, Aralık 11, 2013

yılın en ender en güzel zamanı

 
 
okulluyken camın önünde beklenir kar yağınca ya, tatil oldu haberi ha çıktı ha çıkacak diye televizyondadır bir yandan kulak da.. insanın içine işliyor bu ruh hali sanırım, onun gibiydik dün gece yine. az yağıyor diye mi nedir hep bir tatlı bekleyiş hep bir romantizm kaynağı bu kar yağışı.
 
alya da bu alışılmadık durumla ilgili sürekli "sonra bitecek ama di mi" diye soruyordu kaç gündür, pek istemiyor zannediyordum, sabah olunca pijamaları içindeki ilk sözleri "anne kara bakmaya çıkalım mı, ama eldivenimi giymeliyim" oldu. 3 dakikalık bir giriş yaptık. O kadar bile mutlu etmeye ve üşümeye  yetti.
şimdi bir de işten erken çıkıyoruz, 
yaşasın kar :)
 
foto not: fotolar geçen seneden, anlaşılıyor mu?

Çarşamba, Aralık 04, 2013

Çocuk deyip geçme




2,5 yaş arkadaşlığın, soru-cevaplarla çok güzel bir diyalogun başladığı, birlikte aynı şeylerden keyif alabildiğimiz, güzel vakit geçirebildiğimiz bir dönemmiş. sütlü "kahve"-kurabiye zamanımız bile var akşamları yatmadan önce mesela, daha ne isterim.

çevremde bu yaş çocukların genelde sürekli konuştuğu söyleniyor, alya öyle değil, anlatıyor ama sürekli durmamacasına değil, daha çok soru soruyor bizimki, soru sormayı seven bir babayla dinlemeyi seven bir annenin güzel bir kombinasyonu gibi. çok uykusu geldiğinde şarkı söylemeye başlıyor, o ayrı :)

bu döneme dair unutmak istemediklerim:

benim fazla "kudurduğum" bir anda
"-anne, hadi biraz da kitap okuyalım" diye beni hizaya getirdi, kim çocuk kim yetişkin söylemesi zor, bazen.

bir gün arabada giderken, birden çok susadı, ama ben su bulamayıp da "hay allah" diye panik yaptığımda "-neyse anne neyse" diye beklenmedik bir olgunluk "ifade" ederek beni dumur etti.

yarı dolu bir minibüste bir an aklına esip de bağıra bağıra
"-seni çok seviyorum. sevmiyorum. reklam" diyip herkesi gülmekten kırıp geçirdi.

"alya bulutlara bak ne güzel" diye gösterdiğimde "timsaha benziyor di mi anne" diyen yaratıcı bir kızım var.

son olarak dün tek başına uyumaya gittiği 2. gece, bir ara benim odama gelip
"-anne, bir hayvan alalım mı evimize ne dersin?" diye sordu, "alya'cım harika fikir, ne olabilir" dediğimde aldığım cevap "timsah olabilir anne, ne dersin timsah alalım mı?" yüzümdeki tepkiden olacak devam etti "ama minik bir timsah tabi ki anne" :))


onlardan öğreneceğimiz, yetişkin hayatımızda unuttuğumuz ancak onların geri getirebileceği çook şey var, sanki onlarla geçirilen süre 2. bir şans gibi bize tanınan, bu fırsatı iyi değerlendirmeli...

Salı, Aralık 03, 2013

Uyku, alışkanlıklar ve anaçlık üzerine

Bu gece başka bir dönüm noktası hayatımızda. Saat 09.31 pm. Alya uyudu. Kendi kendine. Banyo ve diş fırçalama sonrası. Bizim evin alışık olmadığı üzere tüm sesler ve ışıklar söndü 9da. Anne ve baba kendi yatağına yattı, Alya gitti kendi yatağına. 3 kere çişi 1 kere kakası geldi kalktı yataktan. Ama olsun, debelenme sesleri bir süre sonra yerini horultuya bıraktı. Amanınn, gerçek mi bu!?

(Bu geceden 1 gece ve daha da öncesi: 8'de başlar uyku muhabbeti, daha rutini bile değil,
"uyumuucam, oyun oynuucamm" nidaları eşliğinde ben diyim 10 siz diyin 11 de uykuya dalınır, anne ile sarmaş dolaş, yanak yanağa, ama tabi önce bitap düşen anne sonra Alya.)

Yanak yanağa uyumayı bırakmak istemeyen, Alya'nın içerden gelen her sesine fırlamaya hazır anneye süreç içerisinde babanın yorumu:

"ikinize birden uyku eğitimi vermek gerek, anlaşıldı" :)

Sanırım ben eğitimimin en büyük sınavını verdim bu gece, ilk sefer her zaman en zorudur, bir yandan kendi kendine bırakmaya kıyamıyordum, diğer yandan ona sarılarak uyumak bütün gün beklediğim bir şeydi ama bu kararımız Alya'nın

okulda öğretmenine çok bağımlı olduğu haberi ile tetiklendi.

Okuldaki psikoloğun da tavsiyesi ile uyumadan önce babası anlattı bu gece ayrı uyuyacağımızı, Alya da kabul etmiş! Voila! 1 kere bile dönüp de anne yanıma gel demedi, çocukların potansiyelini nasıl da görmezden gelebiliyoruz...

Görünen o ki çocuklarımıza bu kadar bağımlılık ile doğru bir şey yapmıyoruz aslında, kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğrenmeleri gerekli, ve zaten buna da istekli ve hazırlar. Odasını ayırırken, yanımızda yatırmaktan vazgeçip kendi yatağına yatırmaya geçerken, ve memeyi keserken de aynı şeydi, önce anne olarak benim bağımlılığımdan vazgeçmem gerekiyor her seferinde,

ben hazır olduğumda görüyorum ki Alya aslında çoktan hazır, ben görmeyi ertelemişim.

ve ben böyle yaparak aslında onun gelişimini geciktiriyorum. Öyle değil midir ama, çocuklar annelerin gözünde hiç büyümez?

Pazartesi, Aralık 02, 2013

Yaratıcı Drama

Çok uzun süredir bu bünyeye çocuk-gezi ekseninden başka bir şey pek katamamıştım. Bu haftasonu yaratıcı drama ile tanışmak iyi geldi. Annemin(kayınvaldemin) ve çok tatlı bir dramacı/yazar olan Dr. Nilay Yılmaz'ın girişimiyle, çağdaş drama derneği İstanbul başkanı Ali Kırlar liderliğinde kendimizi Cemal Süreyya'nın fotoğraf şiirinin içinde gezinirken bulduk bir kaç saatliğine.

Nedir Yaratıcı Drama?

Çağdaş drama derneği'nin aşağıdaki linkinde detaylıca anlatıyor fakat çok kısaca belirli bir konu çerçevesinde farklı rolleri canlandırma, ve yaşayarak öğrenme şeklinde özetlenebilir. Yaratıcılığı, hayal gücünü, insanın kendini tanımasını, bir gruba uyum sağlayabilmesini, empati, dinleme ve problem çözme becerilerini geliştiren bir süreç.

Okul öncesi çocuklarla başlıyor yaratıcı drama, ve ilköğretim derslerine bile uygulanabiliyor teknikler.
Derneğin açtığı ve yaklaşık 3-4 sene süren sertifika programını bitirebilen ve sertifika alabilen herkes eğitmen olabiliyor.
http://www.istanbuldrama.org.tr/Tr/content2.asp?m1=1&m2=6





Biz neler yaptık?

Bir iki ortamı ısındıran hareketten sonra annemin yazar ve çizer çevresi olduğu için bir edebiyat metinin üzerinden başladık yola: Kimin olduğunu bilmediğimiz bir şiir ile:

Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel

Önce şiirin adını da bilmiyorduk. Dedi ki Ali Bey:
"-bir psikolog, bir sosyolog ve bir edebiyat uzmanı olarak 3er kişilik gruplara bölünün, şiire bir isim bulun ve bunu bir tv tartışma programında konuk olarak tartışın" burada hemen rollere büründük, farklı isimler ve karakterler alarak şiirin başlığını büründüğümüz mesleğin bakış açısıyla tartıştık.

Sonra şiirin adını söyledi: Fotoğraf. Bunun bizde canlandırdığı resmi çizmemizi istedi. 3 gruba ayrıldık, her grup birbirinin resmini yorumladı.

Sonra da şiiri bir fotoğraf karesi olarak dondursak nasıl bir an olurdu canlandırmamızı istedi.

Atış tamamen serbest. Adam kim, kadın kim, evliler mi değiller mi, nerden geliyorlar nereye gidiyorlar tamamen kişiye/gruba kalmış.

En sonra da bu 3 karakterden istediğimiz birinin o gece evine gittiğinde günlüğüne yazacağı satırları yazmamızı istedi. En çok beğeniyi ressam Saadet Ceylan'ın şuna benzer satırları aldı:
"Adam eski sevgilisini gördü durakta. Yanında çocuğu vardı. Ama hala güzeldi."

Çok güzel, çok ilham verici bir ortam ve aktiviteydi. Anneme, Nilay Yılmaz'a ve Ali Kırlar'a tekrar çok teşekkür ederim.


Daha fazla bilgi derneğin sayfasında bulabilirsiniz.
http://www.istanbuldrama.org.tr/Tr/
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...