Salı, Şubat 26, 2013

Tatil Tüyoları


Çocukla tatilde bizde işe yarayan bir kaç noktayı paylaşmak istedim naçizane, soran bir kaç arkadaşıma toplu olarak yazmış olayım böylece:


Puset olmazsa olmaz. Öğle uykusu hatta bazen akşam uykusu arabasında geçti inanılmaz ama muthiş :) Soğuktan mıdır nedir koyduğumuz anda arabaya gıkı çıkmıyordu Alya'nın, bir süre sonra da uyuyakalıyordu zaten, ki normalde pek sevmiyor arabasında oturmayı.

Yolluk hayat kurtarır. Hem uçak, tren gibi miniğin yerinde oturması şart olan ortamlarda hem de arada acıktıkça atıştırmak için yanınıza yolluk hazırlayın. Ben kuru üzüm, şam fıstık ve cornflakes karışımı hazırladım, nereye gittiysek yanımızda taşıdık. Şam fıstık özellikle favorim, ince motor kasları çalıştırıcı fıstığı açma hareketi hem de epey el oyalayıcı. Bir taşla kaç kuş sayamadım :)

Oyun çantası. Miniğinizi gerektiğinde oyalayabilmek için illa ki yanınızda dikkatini çekecek bir şey bulunmalı. Bizimkinin bir tane boya defteri var yenilerde onu taşımaya başladık, minik oyuncaklar olabilir, minik kitaplar ya da en sevdiği bebeği/arabası olabilir.

Yemek için en kötü hazır şişe mamalarından bulabiliyorsunuz çok rahat marketlerde. Aynı şekilde bez  götürmenize de gerek yok, marketlerden alabilirsiniz, amaç yükünüzü hafifletmek.

Az eşya. Eğer kış aylarında olacaksa yolculuk zaten kazaktı kabandı derken normalden fazla yükünüz oluyor, en azından çanta/bavulu minimuma indirirseniz çok rahat edersiniz, aksi halde bir hengame oluyor ve insan çok yoruluyor. Sırt çantası en rahatı, sığabilirseniz.

Kafaca hazırlık. Gitmeden 1 hafta önceden hazırlamaya başladık Alya'yı; Amsterdam'a gidicez, uçağa binicez diye. Vakit geldiğinde ki bizim durumda sabaha karşı 5 gibi absürd bir saat olmuştu, "uçağa gidiyoruz" diye uyandı bizimki bir gözü kapalı.

Uçak için 10 saatlik Tayland yolculuğumuzda pek heyecanlıydık, hem ilk hem uzun diye, burada yazmıştım, bu sefer en heyecanlı kısmı Alya'nın uçağa bineceğini sürekli tekrarlamasıydı.

Genel ve son olarak rahat olmak lazım, düştü kalktı yedi yemedi dert etmemek ve gitmeden kendinizi bu şekilde hazırlamak daha mutlu geçirmenizi sağlayacaktır tatilinizi eminim.


Pazar, Şubat 24, 2013

Eksi derecede dışarda uyuyan bebekler


Muhtemelen başka bir zaman okusam bu haberi "bu insanlar çıldırmış olmalı" gibi bir cümle yazardım buraya ama eksi derecelerdeki Amsterdam gezimiz sırasında arabasında mışıl mışıl öğle uykusunu uyuyan bir minikle gezi sonrası ilginç geldi bu haber, hiç de garipsemedim, ama siz ne dersiniz bilemiyorum.

 Durum şu; Kuzey Avrupa ülkelerindeki insanlar bebeklerini (-15) dereceye kadar varan soğuk havada dışarıda uyutuyorlar özellikle, açık hava içeriye göre daha sağlıklı olur diye. Kendileri cafede oturup mesela bebeklerini uyurken dışarda bırakıyorlar! Kreş/anaokulunda ise toplu olarak bebekleri bir güzel giydirip dışarıya yatırıyorlar arabalarının içine, tabi ki sıkı giydirmek koşuluyla. "kötü hava yoktur, kötü giydirilmiş bebek vardır" mottoları da bu.

Gerçekten de dışarda uyuyan bebeklerin içerde uyuyanlara göre daha az hastalandığına dair yapılan araştırma sonuçları var.

Enteresan, değil mi!?


Haberin tamamını buradan okuyabilirsiniz:
http://www.bbc.co.uk/news/magazine-21537988

Perşembe, Şubat 21, 2013

Zor bir gece - ilk ayrılık

zorunlu iş seyahatine ilk tepkim "-olmaz gidemem, alya bensiz uyuyamaz, uyandığında geri uykuya bensiz dalamaz, gece bensiz/onsuz geçmez". bunca zamandır bir sürü kez gid(e)mediğim oldu iş gezilerine, sağ olsunlar idare ettiler beni ama bu sefer biraz farklı. gitmem lazım.

ben alya doğduğundan beri yani tam 22 aydır alya'sız uyumadım gece, fikri bile bir garip geliyor, gözlerim sulanıyor bunu düşününce.

ama sonra günler süren alternatif tartışmaları sonucu sağolsunlar ailelerimizin ve bakıcımızın bizim evde kamp! kurması şartıyla geldim uzaklara.

ve her gün gibi bugün de geçti, aradaki kilometrelerden bağımsız.

başarılı bir günün ardından akşam yemekte 7 gibi telefonum çaldı, daha erken olduğu için henüz meraklanmaya başlamamıştım. alya istemiş "-anneyi arayalım" diye. derhal içim burkuldu onun tatlı ses tonuna. telefonda konuşmak için babanneyi ananneyi arayalım arayalım diye tutturuyor normalde ama bir çok kez sadece dinliyor, "bak kapatalım konuşmayacaksan" desek de konuşmuyor. ama bu sefer "alya anne kapatsın mı konuşmayacaksan" dediğinde kızım en soft sesiyle babası ne diyorsa tekrarlıyor:

"alo"... "anne"..."ben mama yedim"... "parka gittim"..."hoşçakal"... bir de "öptüm" dedirtiyor babası. koşup sarılmak istiyorum. derin bir nefes alıp masaya dönüp kendimi sohbete ve leziz yöresel içliköfteye kaptırmaya çalışıyorum.

yarım saat sonra uyudu mesajı geliyor. oh. bu kadar kolay mı!.

ve şimdi 12 oldu saat, alya hiç uyanmamış, evde kamp kuran ahali sohbet ediyor, herkesin keyfi yerinde--itiraf ediyorum benim de. kesintiye uğramadan yetişkin muhabbeti yapabilmek şömine başında yenen harika bir yemek sırasında, ve sonrasında kendime ayrılmış bir kaç saat hoşuma gidiyor. kafam yine de azıcık dolu, şu anneliğin ne zor ne çelişkili bir ruh hali olduğuna dair.

dünya yine normal hızında dönüyor, göz yaşları hücum etmiyor. ve ben deliksiz uykuma hazırlanıyorum.

....

çok merak ediyorum siz ilk gece ayrılığınızda bebeğiniz kaç aylıktı? neler yaşadınız, nasıl hissettiniz? yoksa ayrılmadınız mı hiç? hangisi sağlıklı?

Salı, Şubat 19, 2013

Amsterdam - karlar içinde Zaanse Schans



yoğun kar yağışı altında Zaanse Schans'ı ziyaret eden tek turist biz gibiyiz:


trende nasil vakit geçer:

Bir semt düşünün havada kakao kokusu olsun, öyle ki yoğun kar yağışı bile buna engel olamasın. Siz havayı koklaya koklaya dolaşırken dünyanın en şirin değirmenleri dev birer oyuncak gibi önünüzde dikiliversinler bir anda tüm ihtişamlarıyla. Kendinizi alamayıp değirmenlerden birinin içine girince üşümüş bir şekilde, romlu sıcak kakao ve tarçınlı kurabiye ikramı ile bir anda iliklerinize kadar ısının...

Bu kartpostallardan fırlamış--bana zaman zaman çikolata filmini anımsatan-- dünya tatlısı yerin adı Zaanse Schans. Amsterdam'a ilk gidişimde çok görmek istemiştim, tüm Amsterdam'ı arşınlamamıza rağmen bir tane bile değirmen görememiştik. Dönüş yolunda uçak havalanır havalanmaz gözüme ilişmişti gün batımında da ne içimde kalmıştı, yarım ayrılmıştım Amsterdam'dan. O sebeple bu sefer ilk işim gitmeden bunları araştırmak oldu. Meğerse Amsterdam içerisinde değilmiş değirmenler. Bir zamanlar sayıları 1000 adeti bulan bu değirmenlerden günümüzde sadece 20 tanesi muhafaza edilmiş Zaandijk bölgesinde, ve büyük kısmı da Zaan nehri boyunca dizilmiş.

Amsterdam Central Station'dan Alkmaar yönünde tren bileti alıp--bizim yaptığımız gibi 1 saat uzaklıktaki Alkmaar'a kadar gitmenize gerek olmayıp-- 20 dakikalık uzaklıktaki ilk durak olan Koog-Zandijk'te inerek ve havadaki kakao kokusunu takip ederek 10-15 dakika içinde ulaşıyorsunuz değirmenlere.  

Hepimizinde gönlünde yer etti, Alya'nın da cümle dağarcığı genişledi bu sayede, şimdi her günümüz içinde değirmen geçen bir cümle kurmadan geçmiyor: "-yine değirmenlere gidelim", "biz değirmen gördük", "-değirmen nasıl dönüyordu" elindeki kartpostalı göstererek "bu değirmen mi anne rüzgar gülü mü"

Pazartesi, Şubat 18, 2013

Amsterdam Notları



Çok soğuk, capcanlı, yanyana minik evleriyle çok sevimli, bisikletli çoğunluğu ile çok enerjik, karlar altında çok romantikti Amsterdam--çok soğuk demiş miydim! Normalde arabasına pek oturmayan Alya da sanırım soğuğun etkisiyle put gibi koyduğumuz yerde kalıyordu, öğle uykuları da hep arabasında gezinirken geldi geçti.

Çocuk ile gezide en kilit faktörlerden biri çok merkezi bir yerde kalmak bence. Bizimki hem Central Station yakınında hem de Dam square gibi Amsterdam'ın en merkezi yerindeydi, çok büyük faydasını gördük. Kaldığımız otelin hemen yanında da bir kilise vardı, sürekli çan sesleri eşlik ediyordu uykumuza bile, ilk sabah babası sordu: "-Bir müzik geliyor bir yerden, çok güzel değil mi?"

Alya'nın cevabı "-Aynı Ksilofon gibi!"

Ksilofon oyuncağıyla son günlerde sıkça oynadığından habersiz baba dumur.

Fresh mint tea(taze nane çayı) keşfettik soğuk Amsterdam sokak aralarındaki sıcacık kafelerinde. Fotoğraftan yanlış anlaşılmasın o taze nane yaprakları oyun için değil, Alya da onları bir öğün olarak yiyebileceğini keşfetti--kimin aklına gelirdi ki!?

Aynı derecede soğuk ama güneşli bir Amsterdam sabahı Alya "terrible twos" a bodoslama giriş yaptı. Otel odasında kahvaltıya inmek için hazırlanmaya çalışırken nereden geldiğini anlamadığımız ve hiç bir şekilde engel olamadığımız ağlama krizlerine tutuldu 2 sabah üstüste--Ama neden şimdi ama neden burda? Allahtan dışarı çıkar çıkmaz kesiliyordu, buna da şükür diyip devam ettik.

Dönüşte de bütün aile fertlerini tek tek elden geçiren bir mide bozukluluğu ile başetmek zorunda kaldık ki bu kadar güzel geziye böylesi bir bedel feda olsun napalım.

Herkese sağlıklı sıcacık haftalar!

Cuma, Şubat 08, 2013

Keep Calm and Go to...


Sabaha karşı 1.55 saat. Minik minik parça parça bavullarımız hazır. Uçağımız sabah 8'de. 5'te evden çıkacak olmamız gerektiği için uyuyup uyumamak konusunda kararsızım. Sonunda geldi sayıkladığım gün. Gelmeyecek sanmaya başlamıştım, bitmeyecek gibiydi Aralık'ta kendini belli eden ve Ocak ayında tavan yapan iş yerimdeki stres, belirsizlik, karmaşa, huzursuzluk, kızgınlık, hayal kırıklığı. Tek güzel yanı --bilmiyor musunuz tam bir polyanayım ben, güzel yanını bulmasam olmazz-- başımı dayadığım, ağladığım, yeri geldiğinde her türlü yardıma hazır dostlarım olduğunu, ve her koşulda yanımda yer aldıklarını gördüm, bu beni ne kadar güçlendirdi kelimelerle anlatamam. Ne kadar fark yaratıyor insan hayatında böyle dostlara sahip olmak, ne kadar büyük bir şans. Bir de dualarıyla beni şansa bulayan anneciğim var ki o işte en yakın dostum.

Bir yazımda yorum bırakmıştı biriniz:

"blog dünyasında sanki herkes hep mutlu, herşey harika, her yer güllük gülistanlık, nasıl oluyor bu" diye.

 Siz ne dersiniz bilmiyorum ama kendi adıma konuşacak olursam, hiç de öyle değil. Sürekli iniş çıkış halindeyiz. Üstelik ben Alya'yı kucağıma ilk aldığım an dünyada beni bir daha hiç bir şey üzemeyecek gibi hissetmiştim. Gel gör ki hayat binbir türlü insanla dolu, yine üzülüyorum, kızıyorum, en çok da hayal kırıklığı koyuyor. Ama burası, sizlerle olan diyalogum benim için "wonderland" gibi. Adımımı attığım andan itibaren her şey siliniyor bir süreliğine. Terapi gibi. İş dönüşü eve yorgun argın geldiğimde Alya'yı gördüğüm an sıfırlanmam, tekrar enerji yüklenmem gibi...

Neyse ki şimdi tüm bu karmaşayı ve duygu yoğunluğunu geride bırakmak suretiyle takılıyoruz Amsterdam'da toplantısı olan kocanın peşine Alya ile. Tam da zamanında. Tam da bugün. Yaşasın iş gezileri, özellikle Amsterdam'da olanlar :)


Haftaya görüşmek üzere!

Keep Calm and Don't Worry Be Happy!

Perşembe, Şubat 07, 2013

Güllü dallı Lifestyle ve Nezih'te imza günü



Cumartesi gecesi çiçek alasım tuttu. Normalde kıyamıyorum çiçeğe verilen paraya, 1-2 güne soluyor, hem de öööyle kötü kokuyor ki sonunda. Ama bu sefer kıydım :) Pazar sabahı  harika bir güneşe uyandık. Minik kahvaltı sonrası çiçeklerin ve canım arkadaşlarımın aldığı Bedri Rahmi imzalı çay takımının dayanılmaz cazibesi ile masanın üzerine! kuruldum ilk "lifestyle" fotoğraflarım için.

Artık her yaptığım işte Alya'nın etrafta/sağda/solda/sırtımda! olmasına öyle alıştım ki.  Beni öyle masa tepelerinde görünce O da tabi ki kısa bir süre sonra masanın üzerindeki yerini aldı, hiç kaçırır mı bu fırsatı. Deli olmalıyım, bundan sonra biraz zor derim masaya çıkılmaz diye! Sanat zor iş kardeşim, pahalıya patlıyor :)

Cumartesi bir güzellik daha yaşadık, babannemizle tekrar tekrar gurur duyduk, keşke daha önce sizlere de duyurabilseydim. Şaşkınbakkal Nezih'te Aytül Akal imza günü vardı, biz de oradaydık çoluk çocuk tabi. Bu tarz kalabalık ve babannenin extra ilgi gördüğü ortamlarda Alya'nın sanki evde pijamalarla oturuyormuşçasına doğal bir şekilde babannesine sokulmasını, babanne diye etrafı inletmesini ve tüm bu doğallığını seyretmek çok keyifli oluyor. Bir sonraki imza gününde görüşmek üzere! :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...