Çarşamba, Mart 27, 2013

dünyanın en güzel sözcükleri


amsterdam dönüşü, uçağa binmeden fazlasıyla uykusunu almış, gece 12de eve varmamıza rağmen alt üst olan düzeni sebebiyle uyumak yerine dalga geçmek isterken, karanlıkta, dünyanın en tatlı en incecik en cılız ses tonuyla fısıldar gibi çıktı ağzından dünyanın en güzel sözcükleri:

"annee, seni çok seviyoyum"

beni tahmin edebilirsiniz herhalde o an, içimin yağı eridi, bittim bittim oracıkta, saatlerce kucağımda sarıp sarmalayabilirdim. Ama sanırım tepkimden sonra ağzına sakız yaptı, büyüsü neredeyse! bozulacaktı :)

şimdi günde en az bir kez söylüyor, o söylemese ben söylüyorum o da tekrarlıyor, yaşasın tekrarlar! :)

dünyanın bu en güzel sözcüklerinin önemini tekrar düşündürttü bu durum bana, söylemek ve işitmek ne kadar güzel bir duygu hatırladım, ama ne kadar unutuyoruz/önemsemiyoruz günlük koşturmacamızda, sadece "seni seviyorum" demeyi değil ama sevgimizi göstermeyi bile.
şimdi Alya dahil olmak üzere tüm sevdiklerime söylüyorum, karşımdakini nasıl mutlu ediyor anlatamam, hem de durduk yerde :)
siz ne sıklıkla söylüyorsunuz bu büyülü sözcükleri? yoksa sevdiğini hiç söylemeyen/belli etmeyenlerden misiniz?

Salı, Mart 26, 2013

Rengarenk Sali



Parmak boyası kadar eğlenceli bir şey var mı! Yanlız bizimki gerçekten boyanın ellerini boyamak için olduğunu zannediyor o ayrı.

Giderek azalan bir boyutta da olsa "aman ellerini yere değme", "orası pis dokunma", "parktan/dışardan gelince hemen ellerini yıka" derken çocuğun elleri hiç böylesi "kir" görmemişti, şaşa kaldı, o da haklı :) 

Anne olmadan bilemediklerimden: kir/pis konusunda çocuğu rahat bırakırım sanıyordum, o kadar da özgür davranamıyorum, ama babamız benden de beter. Ağzına alarak nesneleri tanıdığı oral dönemin bitişini mutlulukla kutlamıştım, hiç bitmeyecek gibi gelmişti, ama şimdi de herşeye dokunmak istiyor Alya, öyle ki asansörün kapısının kenarındaki sümükümsü bir şeye bile! E ne yapmak lazım, benim içim kaldırmıyor :)

Siz nasıl baş ediyorsunuz, dokunmasına/tanımasına izin verip sonra koşa koşa banyoya mı götürüyorsu
nuz, yoksa görmezden mi geliyorsunuz?

Cuma, Mart 22, 2013

yaramaz trafik lambası ve ornitorenk


Alya artık kitapları kendi okumaya başladı. Önceleri bir başına bakardı, sabırsızlıkla atlar sayfaları, bir de sonuna bakar fırlatır atardı. Şimdi sayfa atlamıyor. Tek tek ve özenle çeviriyor sayfaları, ben biraz hızlı gitsem kızıyor.

Buarada Alya'ya aldığımız açev basımlı son kitabın adını söylemek istiyorum size, bahsi geçen hayvanı tanıyan varsa bir adım öne çıksın lütfen:

kendini arayan ornitorenk!


nedir ornitorenk? hem karada hem denizde yaşayabilen gagalı bir memeli! kitapta başını taşa vurup hafızasını kaybeden ornitorengin kim ve nereye ait olduğunu bulmaya çalışması ise epey varoluşsal göndermelerle dolu, ben bile merakla okudum!

daha 2 yaşına gelmeden böyleyse okula başlayınca neler olacak çok  merak ediyorum.

güzel parıl parıl bir cuma olsun...

Pazartesi, Mart 18, 2013

Sümbül Kokulu olabilir mi lütfen tüm hafta?


"Yeni yıla nasıl girerseniz öyle gider"
Hiç bu seneki kadar gerçek olmamıştı. Geçen sene bir elin parmaklarını geç(e)meyecek kadar görüştüğümüz bir arkadaşımızla birlikte girdikten sonra yeni yıla şimdi her hafta sonu görüşüyoruz, değişen koşullar sayesinde. İş yerinde bir krizle girdik yeni yıla, daha da derinleşti ve zorlaştı kriz, artık kim kimi bitirecek belli değil.
İnsan değişiyor, zevkleri, ihtiyaçları, mutluluk kaynakları, dostları, herşey değişiyor. Hazır olmak önemli sanırım, heyecanla karşılamak bu değişimleri. Bazen iyi bazen kötü, eninde sonunda farklı. Hoşunuza gitmese bile değişim, o da değişecek ne de olsa. Zaten anneliğin ilk kuralı değil mi sabırlı olmak, gün be gün ustalaşıyoruz o konuda neyse ki! :)

Herkese sümbül kokulu haftalar dilerim.


 
Not : Özgecim tatlı ve becerikli ellerinle yaptığın bu harika hediyemiz için çook teşekkür ederiz, çok değerli bir hediye oldu bizim için. Çerçevenin ismi "alya akal" kaldı, bizim bıdırık soruyor:
"alya akal nerdeee?" :)

Salı, Mart 12, 2013

Mimmimimimimmmm


çok sevgili suyungüncesi bir "oyunun" içinde mimlemiş beni--bilmeyenler için mim101: bloggerlar birbirlerine sorular soruyolar, sonra cevaplayıp başka bir kaç kişiye atıyorlar topu. daha önce de geldi mim, çook çok teşekkür ediyorum ancak cevaplayamadığım için affedin, bu sefer sorular kışkırtıcı derecede yaratıcı olunca cevaplamadan geçemedim :

1.su mu, ateş mi, güneş mi olurdun? Neden?

su. boğa burcu olsam da su insanıyım. suda mutlu olurum. su sporları ile büyüdüm yüzmeden su balesine. hala da denizde saatler geçirebilirim.

2.taş olsan nerenin taşı olurdun?

evimin önündeki bahçe taşı. gezmeyi sevsem de sonunda evime dönmek isterim.

3. neyin ve kimin karşısında, hangi durumlarda susarsın?

söze gerek kalmadan bakışlarımdan beni okuyabilen insanlar karşısında, derin hayal kırıklıklarında, beni üzen durumlarda 

4. kusur olsan nasıl bir "kusur" olurdun?

eğer kusur olarak sayılırsa "aşırı" iyimserlik olurdum kesin

5. küfür olsan ne olurdun? kime savrulurdun?

işte onu olmayı hiç beceremezdim

6. esir olsan neyin veya  kimin esiri olurdun/olmak isterdin?

yaratıcılığın-sanatın-müziğin

7. bir suç olsan  "nasıl" bir suç olurdun?

gözü kara-kışkırtıcı-yüksek riskli
 

8. topraktaki güç olsan o güçte ne yetiştirilirdi?

sevgi-mutluluk-barış

9. sayılmadığında ne hissedersin?

yokluk-görünmezlik

10. bir "oyun" oynasan ne oynardın?

hayat sahnesinde, kendimi oynardım

----------

aynı muhteşem sorular şimdi sıradakilere gitsin,
çok merak ediyorum cevaplarınızı:

Pazar, Mart 10, 2013

6.30da başlarsa bir Pazar sabahı



Neler sığmaz o sabaha neler. Önce bir güzel kahvaltı hazırlanır. Yen(e)mese bile o kahvaltının sunumu insanın içini ve uykusunu açar. Sonra kollar sıvanır. Babanın eksikliğinde televizyonun yerini fonda güzel bir müzik doldurur. Mixer'in sesiyle arada bölünür müzik. Yapması en kolay kurabiye olan beze ve kek hamuru miniğimden kaçırabildiğim kadarıyla fırınlanır. Saat 9 olduğunda ev miss gibi tarçın kokusuyla dolmuştur bile.

Bir de şeker çikolata vermiyoruz Alya'ya diye laf işitiyoruz herkesten, gaddar ana-baba modelini oynuyoruz--"kokarmış" çocuğa",  aslında şekerin en ham halini yiyor, ama kimse bilmiyor :) 

Merak ediyorum siz kaç yaşında verdiniz çikolata/şeker, ya da kaç yaşında vermeyi düşünüyorsunuz? Çikolata/şeker vermekten kastım bir kere tattırmak değil o bilincin oluşması, Alya şekeri öğrendi ama en azından henüz çikolata nedir bilmiyor. Ömrü boyunca yiyeceğini düşünürsek pek de bir acelemiz yok.

Herkese mutlu ve miss kokulu pazarlar!

Perşembe, Mart 07, 2013

Bir sabah bir uyandım...

 


...Alya sanki birden büyümüştü. Sanki o sabah birden o tatlı göbeği erimiş, boyu uzamış, daha bir dillenmiş, artık bebek olmaktan çıkmıştı. Neyse ki hala bez takıyor, hala nerede delik görse girmeye çalışıyor ki, henüz hala benim minik bebeğim o diye kendimi kandırabiliyorum.

Aynı sabah beni işe geçirmeden önce:

"Anne, keşke gel otur, keşke gel otur." dedi. Hiç de sevmem "Keşke" kelimesini. Ama onun ağzından çıkınca bütün gün keşke kelimesini bile sevebilirim diye düşündüm Alya söylerse eğer :) Gittim oturdum yanına, resim yaptık biraz.

Sonra ben ayakkabılarımı giyerken:

"Biliyo musun, ben de parka gidicem" dedi.  

Bir sabah uyandım, benim minik bebeğim birden büyümüştü...

İçinizi ısıtan Refika


Haftaya tam da pizza ile başlayacakken ekranda müziği dikkatimi çekti önce, sonra gözlerinin içi gülen Refika'nın kendisini gördüm. Çekimler, taptaze domates, biber, bezelyeler ile muhteşem bir girişle mucize lezzetleri ilk defa seyrettim pazar gecesi. Duymayan kalmamıştır Refika'nın Mutfağının Refikasını. Ama siz de benim gibi hiç seyretmediyseniz Refika'nın NTV'deki Mucize Lezzetler programını, mutlaka ama mutlaka aşağıdaki linkteki programlarından birinin en azından 1 dakikalık girişini seyredin/dinleyin. O kadar pozitif o kadar güzel o kadar doğal ki gününüz/geceniz daha güzel geçecek eminim, ha tabi bir de koşup mutfağa bir şeyler yapmak isteyeceksiniz. :)

http://vimeo.com/album/1886341/video/56973649



little girl
little girl
watching over daddy's farm
from your spot in the old oak tree...

Salı, Mart 05, 2013

İstanbul'daki en iyi Pizza

İstanbul'da yediğim en iyi pizza Vapiano'da. İç dekorasyonuyla, nane ve fesleğen bahçeleriyle, masada duran fesleğenden koparıp yiyebilme imkanıyla, incecik "toscana" pizzasıyla Suandiye'de açıldığı ilk günden beri favorim oldu Vapiano. Pizza dışında da sadece 2 opsiyonunuz var, salata ya da makarna. Dolayısıyla buraya geldiğinizde ne istediğinizi tam olarak biliyorsunuz ve seçenek fazlalalığında kafanız ya da mideniz karışmıyor.

Alya'nın bu ilk gelişi. Önce fesleğen saksılarını keşfetti. Sonra her yerde olduğu gibi bir abla buldu kendine. Ama en güzeli hep özendiğim şekilde Alya'nın hep yanımızda taşıdığımız bir resim defteri var artık. Dışarı çıktığımızda tüm arkadaşlarımız da bir şeyler çiziktiriyor içine ve Alya asla unutmuyor kimin ne yaptığını. Ceyda ile başladık, gittiğimiz heryere de götürüyoruz şimdi Ceyda'yı :)

Cuma, Mart 01, 2013

Bir şemsiye boyu



Şubat nasıl geçti anlamadım. Lütfen Mart daha sakin, daha uslu, daha yavaş geç. Bu şemsiye boyundaki miniğimi o kadar çok özledim ki.

Herkese iyi haftasonları, sakin bir Mart ayı dilerim.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...